Çünkü arkadaşlığı aşktan ayıran incecik bir çizgi vardı. Bunu senden öğrenmiştim. İnsan ne kadar severse sevsin aşkın hep ötekisi olarak kalıyordu. Aşk hayran olunan birine duyulan sonsuz bir arzuydu, ama bu sonsuzluk, nasıl bir sonsuzluksa, kısa süre içinde bitiveriyordu. Gün geliyor, önünde sonunda insan aşkı hep kendine feda ediyordu. Ama arkadaşlık öyle değildi. Arkadaşlık, içine girip yerleşilen sonsuz bir hayranlıktı. Ve ne tuhaftı ki insan orada hep kendisi, hep iki kişi olabiliyordu. İnsanlar en çok arkadaş olduklarında ağaçlara benzerlermiş çünkü Nihan. Hem her şeyiyle biricik, bir başına kendisi hem de aynı anda tıpkı diğeri gibi.
Füsun ile Nihan, Büyükada'nın sıcak yaz aylarında adadaki kapalı evlere girmeye başlarlar. Nihan evlerden elinde eski birer saatle, bitap halde çıkar. İki yakın arkadaşın gerilimli macerası metruk Büyükada Rum Yetimhanesi'ne doğru ilerler. Füsun ile Nihan'ı yetimhaneye çağıran, zamanda saklı bir sır vardır. Füsun bu sırrı açığa çıkarmaya çalışırken Nihan iki yetimin hayaletinin arkasından sırra kadem basar.
Ağaçların Rüyası adada, ağaçların kuytu loşluklarında okuru merakla, gerçekle hayal arasında dolaştıran büyülü bir roman.
İki genç kızın dostluğu, aşkı, cinselliği, kimliklerini keşfedişlerinin hikâyesi Oylum Yılmaz'ın usta kaleminden…