#smrgKİTABEVİ Ağır Boşluk - 2024

Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Dumat Ofset
Dizi Adı:
Öykü
ISBN-10:
6258162479
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Cilt:
Amerikan Cilt
Stok Kodu:
1199168095
Boyut:
13x21
Sayfa Sayısı:
128
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
5
Basım Tarihi:
2024
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
108,80
Havale/EFT ile: 105,54
Bu üründen 1 adet satın alınmıştır.
Siparişiniz 4&6 iş günü arasında kargoda
1199168095
554224
Ağır Boşluk -        2024
Ağır Boşluk - 2024 #smrgKİTABEVİ
108.80
YILDIZ'IN İKİNCİ ÖYKÜ KİTABI

Handan Acar Yıldız ilk öykü kitabı Cam Koridor'dan sonra Hece yayınlarından Ağır Boşluk ismini verdiği ikinci öykü kitabıyla karşımıza çıkmakta. Kitapta birbirinden farklı olup aynı eve yolları düşen on dokuz öykü bulunur. Yazar burada kelimeler üzerindeki ustalığını gösterip, cümleleri özenle yerleştirmiş. Öykülerin kurguları üzerinde derinlemesine düşünülerek yazıldığını anlamak için kitabı okumak kâfi.

İNSAN YERİNE NESNE

Yıldız, kitabında farklı bir teknik kullanıp, insanın duygularını, ruh halini ve hüznünü nesneler(ip, jilet, sünger) üzerinden anlatmayı tercih etmiştir. Öykülerdeki bu tarzı diğerlerine göre daha değişik bir bakış açısı kazandırıp, okuyucu üzerindeki etkisini artırmıştır. Handan Acar Yıldız bu durumu ‘'Nesneyi kişileştirmeyi başaramıyorsam, kişiyi nesneleştirme ihtimali doğar'' diyerek açıklamaktadır. Ud öyküsünde asli vatanından kopup sonunda mutlak mutluluğa ulaşma; İlmek'te geride kalıp, kimsenin fark etmediği bir anda görülüp, kıymetinin geri verildiği sırada yarım kalmışlık; Sapsarı Bir Öykü'de ise sonu olanın sonsuz cisme karşı kıskançlığı işlenir. Yazar her duyguyu serum etkisiyle yavaş yavaş okuyucuya aktarmayı ustalıkla başarmıştır.

DENEME VE ÖYKÜ ARASINDA BİR VADİ

Yazar, Ağır Boşluk'ta deneme havası olduğunu söyleyenlere karşı çıkıp, tamamen öykü olduğunu öne sürmüştür. Bize göre deneme demeye dilimiz varmasa da biraz olsun o türü aklımıza getirmektedir. Yıldız, karakterleri anlatıp, zihin dünyalarını bize işlerken altı çizilesi okkalı cümleleri araya sıkıştırmayı ihmal etmemiştir.

Yaşantımızda çok basit görünen olayların bile ne kadar derin izler bıraktığını öykülerde görmek mümkün. Nefes aldığımız sürece hep zaaflarımızın benzerini barındıran kişiyi ararız. Yazar bu durumu o kadar zarif bir şekilde okuyucuya sunmuş ki(dondurma-cı öyküsü) sanki orada bir bankta oturmuş, yaşananları sessizce, herhangi bir müdahaleden bulunmadan izliyorsunuz. Fakat sizi orada ne gören var ne de duyan; tek başınasınız.

Bazı öykülerinde tekrarları kullanarak asıl vurgulanması gereken yeri çok iyi göstermiştir. Kişilik çözümlemeleri konusunda kaliteli cümlelerle karşımızda olan kitabı okurken; kişilik ve ruh halini birleştirdiğiniz zaman bir anda kendinizi aynı odada, karşılıklı bir masada karakterle göz göze gelmeniz muhtemel. Kadavra Terapi öyküsünde ise aslında bize yardım edip, tedavi amaçlı yanımızda bulunan kişinin zamanla bizden olup, yaşadıklarımızın etkisiyle sürüklenerek çemberin içine girdiğini göstermek istemiş Handan Acar Yıldız. - Abdullah Seydi Özçal

Kitaptan bir bölüm:

Sonra tahterevalliye takıldı gözüm. Kim bilir kaç gündür bir yanı havada bir yanı yerde kalmıştı. Kendini tartamamak üzerine tasarlanmış bir oyuncaktı sonuçta. Hiç iki yanı yan yana ve dengede duramasın diye icat edilmişti. Çok acıdım tahterevalliye, Ayşegül. Ayağının uyuştuğunu düşündüm. Biz insanlar bir uzvumuz uyuşunca onu hissetmeyiz ya… Tahterevallinin de ayağını kaybettiğini sanmasından korktum. Gidip uyuşan ayağını yukarı kaldırdım. Diğerini aşağı indirdim. Aşağı indirdiğim tarafa da, 'Hadi şimdi biraz da sen taşı' bakışı fırlattım. Sonra etrafa korku dolu başka bir bakış fırlattım. Tahterevalliye gönderdiğim bakışı kimse gördü mü diye… Delirdikten sonra sorun yok da delirmek üzereyken delil bırakmak istemeyiz hiçbirimiz.

Bir merdiven gıcırtısı duymak istedim. Eski bir merdiven gıcırtısına duyulan hasret, en çok da ekşi bir meyveye duyulan hasrete benziyordu. Eski bir merdivenin gıcırdama sesi dolsaydı kulaklarıma ve o sesin aslında gıcırtı değil de çığlık olduğunu yalnız ben bilseydim. Anılarını taşımakta zorlanan, yıkılmak ile kalmak arasındaki bir merdivenin ağlama sesi... Liflerine hava kaçmış bir merdivenin ağlama sesi sanki bana iyi gelecekti. Benim de liflerime soğuk hava kaçmıştı.

YILDIZ'IN İKİNCİ ÖYKÜ KİTABI

Handan Acar Yıldız ilk öykü kitabı Cam Koridor'dan sonra Hece yayınlarından Ağır Boşluk ismini verdiği ikinci öykü kitabıyla karşımıza çıkmakta. Kitapta birbirinden farklı olup aynı eve yolları düşen on dokuz öykü bulunur. Yazar burada kelimeler üzerindeki ustalığını gösterip, cümleleri özenle yerleştirmiş. Öykülerin kurguları üzerinde derinlemesine düşünülerek yazıldığını anlamak için kitabı okumak kâfi.

İNSAN YERİNE NESNE

Yıldız, kitabında farklı bir teknik kullanıp, insanın duygularını, ruh halini ve hüznünü nesneler(ip, jilet, sünger) üzerinden anlatmayı tercih etmiştir. Öykülerdeki bu tarzı diğerlerine göre daha değişik bir bakış açısı kazandırıp, okuyucu üzerindeki etkisini artırmıştır. Handan Acar Yıldız bu durumu ‘'Nesneyi kişileştirmeyi başaramıyorsam, kişiyi nesneleştirme ihtimali doğar'' diyerek açıklamaktadır. Ud öyküsünde asli vatanından kopup sonunda mutlak mutluluğa ulaşma; İlmek'te geride kalıp, kimsenin fark etmediği bir anda görülüp, kıymetinin geri verildiği sırada yarım kalmışlık; Sapsarı Bir Öykü'de ise sonu olanın sonsuz cisme karşı kıskançlığı işlenir. Yazar her duyguyu serum etkisiyle yavaş yavaş okuyucuya aktarmayı ustalıkla başarmıştır.

DENEME VE ÖYKÜ ARASINDA BİR VADİ

Yazar, Ağır Boşluk'ta deneme havası olduğunu söyleyenlere karşı çıkıp, tamamen öykü olduğunu öne sürmüştür. Bize göre deneme demeye dilimiz varmasa da biraz olsun o türü aklımıza getirmektedir. Yıldız, karakterleri anlatıp, zihin dünyalarını bize işlerken altı çizilesi okkalı cümleleri araya sıkıştırmayı ihmal etmemiştir.

Yaşantımızda çok basit görünen olayların bile ne kadar derin izler bıraktığını öykülerde görmek mümkün. Nefes aldığımız sürece hep zaaflarımızın benzerini barındıran kişiyi ararız. Yazar bu durumu o kadar zarif bir şekilde okuyucuya sunmuş ki(dondurma-cı öyküsü) sanki orada bir bankta oturmuş, yaşananları sessizce, herhangi bir müdahaleden bulunmadan izliyorsunuz. Fakat sizi orada ne gören var ne de duyan; tek başınasınız.

Bazı öykülerinde tekrarları kullanarak asıl vurgulanması gereken yeri çok iyi göstermiştir. Kişilik çözümlemeleri konusunda kaliteli cümlelerle karşımızda olan kitabı okurken; kişilik ve ruh halini birleştirdiğiniz zaman bir anda kendinizi aynı odada, karşılıklı bir masada karakterle göz göze gelmeniz muhtemel. Kadavra Terapi öyküsünde ise aslında bize yardım edip, tedavi amaçlı yanımızda bulunan kişinin zamanla bizden olup, yaşadıklarımızın etkisiyle sürüklenerek çemberin içine girdiğini göstermek istemiş Handan Acar Yıldız. - Abdullah Seydi Özçal

Kitaptan bir bölüm:

Sonra tahterevalliye takıldı gözüm. Kim bilir kaç gündür bir yanı havada bir yanı yerde kalmıştı. Kendini tartamamak üzerine tasarlanmış bir oyuncaktı sonuçta. Hiç iki yanı yan yana ve dengede duramasın diye icat edilmişti. Çok acıdım tahterevalliye, Ayşegül. Ayağının uyuştuğunu düşündüm. Biz insanlar bir uzvumuz uyuşunca onu hissetmeyiz ya… Tahterevallinin de ayağını kaybettiğini sanmasından korktum. Gidip uyuşan ayağını yukarı kaldırdım. Diğerini aşağı indirdim. Aşağı indirdiğim tarafa da, 'Hadi şimdi biraz da sen taşı' bakışı fırlattım. Sonra etrafa korku dolu başka bir bakış fırlattım. Tahterevalliye gönderdiğim bakışı kimse gördü mü diye… Delirdikten sonra sorun yok da delirmek üzereyken delil bırakmak istemeyiz hiçbirimiz.

Bir merdiven gıcırtısı duymak istedim. Eski bir merdiven gıcırtısına duyulan hasret, en çok da ekşi bir meyveye duyulan hasrete benziyordu. Eski bir merdivenin gıcırdama sesi dolsaydı kulaklarıma ve o sesin aslında gıcırtı değil de çığlık olduğunu yalnız ben bilseydim. Anılarını taşımakta zorlanan, yıkılmak ile kalmak arasındaki bir merdivenin ağlama sesi... Liflerine hava kaçmış bir merdivenin ağlama sesi sanki bana iyi gelecekti. Benim de liflerime soğuk hava kaçmıştı.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat