Biraz önce konuştuğu adamın şımarık aldırmazlığından, hayatla alay eden kibirli boş vermişliğinden sonra kocasının bir mevki peşinde koşusunda kendisini hem utandıran hem de öfkelendiren zavallı bir sıradanlık, daha kötüsü rahatsız edici bir başarısızlık görüyordu. Kocasının bir başka erkekle kıyaslandığında böylesine güçsüz ve önemsiz görünmesinden içi acıyordu; Haluk o sıradan ihtirası ve tekdüze yakınmalarıyla onu sıkıyor, hiç tanımadığı bir başka erkeği neredeyse hastalıklı bir şekilde özlemesine neden oluyordu. Bir başka erkeği özlemesine neden olduğu için kocasını hiç affetmeyecekti ve affetmedi. Haluk'un belki bir daha hiç hatırlamadığı o kısa ve önemsiz konuşma, aralarındaki ilişkiyi onarılması çok zor bir biçimde sarsıyor, yıllar içinde inşa edilmiş birçok duygusal bağı koparmasa da önemli ölçüde zedeliyordu. Bu duygularının arasında, bir yandan da kocasına nasıl haksızlık yaptığını fark ediyor, utancına bir de haksızlık yaptığını düşünmenin huzursuzluğu ekleniyordu. Kocası belki de Cem'in asla sahip olamayacağı olağanüstü bir yeteneğe sahipti, hayatın içinde, çalışarak, dövüşe dövüşe yükselmişti; hiç kimseye kötülük etmezdi, karısını kıracak bir hareketi bilerek hiçbir zaman yapmamış, her zaman onu hoş tutmaya uğraşmıştı. Şimdi kendi kazanmadığı zenginliğine güvenen, bu güvenle şımaran, hiçbir şeyi kazanmadığı için hiçbir şeyi kaybetmekten korkmayan küstah ve kibirli bir adamın hercai serseriliğinin hayali karşısında eziliyor, karısının gözünde değersizleşiyordu.
Yalnızlığın Özel Tarihi
Hüsrev Bey, yattığı yerden, acıyla seyrediyordu kadını. Buradan, bu evden, kendisinden ayrılmaya hazırlanması içini burkuyordu, ansızın gelen bu aşk şiddetli bir acıyla hissettiriyordu kendisini, kadının gitmesine engel olmak, gerekirse yalvarmak istiyordu, ilk kez bir insana böylesine bağlanmıştı. Rosemary'den ayrılmak istemiyordu, burada, bu odada ya da başka bir yerde, başka bir evde ama daima Rosemary'yle birlikte olmak istiyordu. Rosemary gidince, her şey de onunla birlikte gidecekti, geriye büyük bir boşluk kalacaktı. O boşluğu taşımaya gücü yetmeyecekti. Rosemary'nin bir şeyler söylemesini bekliyordu. Onun da aynı üzüntüyü paylaştığını söylemesini, yeniden biraz önce yatakta olduğu gibi ağlamasını istiyordu. Rosemary, saçlarını tarayıp usta hareketlerle ensesinde topuz yaptı, ellerinin hareketi Hüsrev Bey'i üzüyordu, o hareketler kendisine yabancıydı, Rosemary'nin saçlarını tarayıp topuz yapmasını daha önce hiç görmemişti, kadında kendisinin tanımadığı en küçük bir harekete, söze, duyguya katlanamıyordu, saçlarını tarayış biçimine bile dayanamıyordu, saçlarını taraması, sanki yatakta aralarında kurulan yakınlığı, sevgiyi, aşkı bozuyordu.
Biraz önce konuştuğu adamın şımarık aldırmazlığından, hayatla alay eden kibirli boş vermişliğinden sonra kocasının bir mevki peşinde koşusunda kendisini hem utandıran hem de öfkelendiren zavallı bir sıradanlık, daha kötüsü rahatsız edici bir başarısızlık görüyordu. Kocasının bir başka erkekle kıyaslandığında böylesine güçsüz ve önemsiz görünmesinden içi acıyordu; Haluk o sıradan ihtirası ve tekdüze yakınmalarıyla onu sıkıyor, hiç tanımadığı bir başka erkeği neredeyse hastalıklı bir şekilde özlemesine neden oluyordu. Bir başka erkeği özlemesine neden olduğu için kocasını hiç affetmeyecekti ve affetmedi. Haluk'un belki bir daha hiç hatırlamadığı o kısa ve önemsiz konuşma, aralarındaki ilişkiyi onarılması çok zor bir biçimde sarsıyor, yıllar içinde inşa edilmiş birçok duygusal bağı koparmasa da önemli ölçüde zedeliyordu. Bu duygularının arasında, bir yandan da kocasına nasıl haksızlık yaptığını fark ediyor, utancına bir de haksızlık yaptığını düşünmenin huzursuzluğu ekleniyordu. Kocası belki de Cem'in asla sahip olamayacağı olağanüstü bir yeteneğe sahipti, hayatın içinde, çalışarak, dövüşe dövüşe yükselmişti; hiç kimseye kötülük etmezdi, karısını kıracak bir hareketi bilerek hiçbir zaman yapmamış, her zaman onu hoş tutmaya uğraşmıştı. Şimdi kendi kazanmadığı zenginliğine güvenen, bu güvenle şımaran, hiçbir şeyi kazanmadığı için hiçbir şeyi kaybetmekten korkmayan küstah ve kibirli bir adamın hercai serseriliğinin hayali karşısında eziliyor, karısının gözünde değersizleşiyordu.
Yalnızlığın Özel Tarihi
Hüsrev Bey, yattığı yerden, acıyla seyrediyordu kadını. Buradan, bu evden, kendisinden ayrılmaya hazırlanması içini burkuyordu, ansızın gelen bu aşk şiddetli bir acıyla hissettiriyordu kendisini, kadının gitmesine engel olmak, gerekirse yalvarmak istiyordu, ilk kez bir insana böylesine bağlanmıştı. Rosemary'den ayrılmak istemiyordu, burada, bu odada ya da başka bir yerde, başka bir evde ama daima Rosemary'yle birlikte olmak istiyordu. Rosemary gidince, her şey de onunla birlikte gidecekti, geriye büyük bir boşluk kalacaktı. O boşluğu taşımaya gücü yetmeyecekti. Rosemary'nin bir şeyler söylemesini bekliyordu. Onun da aynı üzüntüyü paylaştığını söylemesini, yeniden biraz önce yatakta olduğu gibi ağlamasını istiyordu. Rosemary, saçlarını tarayıp usta hareketlerle ensesinde topuz yaptı, ellerinin hareketi Hüsrev Bey'i üzüyordu, o hareketler kendisine yabancıydı, Rosemary'nin saçlarını tarayıp topuz yapmasını daha önce hiç görmemişti, kadında kendisinin tanımadığı en küçük bir harekete, söze, duyguya katlanamıyordu, saçlarını tarayış biçimine bile dayanamıyordu, saçlarını taraması, sanki yatakta aralarında kurulan yakınlığı, sevgiyi, aşkı bozuyordu.