Bu sorular TESEV'de bir dizi çalışmanın tetikleyicisi oldu... Laiklik, dindarlık, milliyetçilik, aile, devlet, hak gibi kavramlar etrafında yürütülen bu çalışmalarda Türkiye toplumunun zihniyet yapısı, kendisini ve çevresini algılama biçimi, dayandığı referanslar ve bu referansların ima ettiği değer sistemi ortaya çıkarılmaya çalışıldı. Zihniyet değişiminin nasıl çalıştığı, ne tür kırılmalar yarattığı, bu kırılmaların ürettiği çelişkilerin nasıl rasyonalize edildiğini anlamak istedik...
Bu dizinin üçüncü kitabında Ali Bayramoğlu "dindarlık-laiklik" eksenine bakıyor. Cumhuriyet rejiminin "din işleri ile devlet işlerini" ayırarak sorunsuzca düzenlemeyi umduğu bu eksenin, hem farklı ve çatışmalı -ve hatta kutupsal olarak konumlandırılmış- siyasal ve toplumsal pozisyonların dayanağı haline geldiğini, hem de "gerçek" toplumsal durum ve talepleri kırık bir ayna gibi yansıtarak alternatifleri daralttığını ustalıkla tartışan Bayramoğlu, Türkiye'nin düşünsel evrenini de içeriden anlamaya çalışıyor. Bayramoğlu, dindar ve laik pozisyonların her birinin "değişime dirençli" ve "değişen" halkalardan oluştuklarını, demokratik dönüşümün önünün de artık dindar-laik kutuplaşmasının "makbul" konumlarına dönülerek değil, bu halkalar arasındaki ilişkilerin ve farklılaşma dinamiklerinin anlaşılmasıyla ve de karşılıklı empati ve diyalog yollarının aranmasıyla açılacağını gözler önüne seriyor. (Arka kapaktan)
Bu sorular TESEV'de bir dizi çalışmanın tetikleyicisi oldu... Laiklik, dindarlık, milliyetçilik, aile, devlet, hak gibi kavramlar etrafında yürütülen bu çalışmalarda Türkiye toplumunun zihniyet yapısı, kendisini ve çevresini algılama biçimi, dayandığı referanslar ve bu referansların ima ettiği değer sistemi ortaya çıkarılmaya çalışıldı. Zihniyet değişiminin nasıl çalıştığı, ne tür kırılmalar yarattığı, bu kırılmaların ürettiği çelişkilerin nasıl rasyonalize edildiğini anlamak istedik...
Bu dizinin üçüncü kitabında Ali Bayramoğlu "dindarlık-laiklik" eksenine bakıyor. Cumhuriyet rejiminin "din işleri ile devlet işlerini" ayırarak sorunsuzca düzenlemeyi umduğu bu eksenin, hem farklı ve çatışmalı -ve hatta kutupsal olarak konumlandırılmış- siyasal ve toplumsal pozisyonların dayanağı haline geldiğini, hem de "gerçek" toplumsal durum ve talepleri kırık bir ayna gibi yansıtarak alternatifleri daralttığını ustalıkla tartışan Bayramoğlu, Türkiye'nin düşünsel evrenini de içeriden anlamaya çalışıyor. Bayramoğlu, dindar ve laik pozisyonların her birinin "değişime dirençli" ve "değişen" halkalardan oluştuklarını, demokratik dönüşümün önünün de artık dindar-laik kutuplaşmasının "makbul" konumlarına dönülerek değil, bu halkalar arasındaki ilişkilerin ve farklılaşma dinamiklerinin anlaşılmasıyla ve de karşılıklı empati ve diyalog yollarının aranmasıyla açılacağını gözler önüne seriyor. (Arka kapaktan)