#smrgKİTABEVİ Amira'nın Kızı -
“Boş laf,” dedi Mergeryan. “Fulyane'nin öleceği varmış ölmüş. O aptalların sözüne ne önem veriyorsun. Onlar doktoru, hekimi, tabibi ne bilir? Bak, Doktor Katipyan'ı parmakla gösteriyorlar. Padişahın, paşaların huzuruna çıkıyor, nabızlarına bakıyor. Hangi zanaatta bu marifet var, ha? Evladın yarın öbür gün büyüyüp öyle meşhur bir doktor olsa, el üstünde tutulsa, hoşuna gitmez mi? Dağ gibi Doktor Margosyan diye dünya âleme adını duyursa, yağ bağlamaz mısın Hanım.”
Mergeryan'ın doktorluk mesleğine düzdüğü bu methiyeler, Margosyan Hanım'ın son kararsızlığını bertaraf etti. Gözleri ihtişamın verdiği gururla parlıyordu.
“Demek padişahın huzuruna da çıkabilir” diye kendi kendine söylendi mest olmuş halde.
“Tabii ya! Tanınmış bir doktor olduktan sonra… Bir bakmışsın sultanlardan biri hastalanmış, padişah Doktor Margosyan'a bir yaver göndermiş. O da kalkıp saraya gitmiş. İşte bu kadar! Padişahın hekimi oldu bile. Günün birinde de Allah kısmet ederse hekimbaşısı…”
“Hekimbaşısı!” dedi Margosyan Hanım, hülyalar içinde.
Ermenice romanın zirvelerinden biri olarak kabul edilen Amira'nın Kızı, ilk yayımından tam 116 yıl sonra Türkçede. İlk olarak 1904'te tefrika edilen roman, yazarı Yervant Sırmakeşhanlıyan'ın (namı diğer Yeruhan) Osmanlı Ermeni toplumuna yönelik keskin eleştirilerine yer verdiği sivri dilli bir taşlama. Çağdaşları Zola ve Daudet'den esinlenen ve miadını doldurmuş amiralık müessesenin yozlaşmışlığını Baronyanvari bir hicivle gözler önüne seren Yeruhan'ın bu kült eseri, kimi zaman komik, kimi zaman absürt öğelerden beslenirken, melodrama da göz kıpıyor.
Renkli, hareketli, gürültücü bir olay örgüsü içinde, 19. yüzyıl sonu İstanbulu'ndan türlü tipleme ve karakterler romanda adeta bir resmigeçide çıkıyorlar. Tek derdi halkın parasını çalmak olan bir sözde entelektüel, kifayetsiz muhteris bir amira torunu, saf aşkın değerini bilemeyen bir genç kadın, yalancı bir kâhya ve daha niceleri, dedikoducu ve riyakâr mahalle ortamında karşımıza çıkıyor, belki de bize, hep birlikte, Osmanlı Ermeni toplumunun çöküşünü haber veriyorlar. Amira'nın Kızı Türkiye'de erken dönem romanın en iyi örneklerinden biri.
“Boş laf,” dedi Mergeryan. “Fulyane'nin öleceği varmış ölmüş. O aptalların sözüne ne önem veriyorsun. Onlar doktoru, hekimi, tabibi ne bilir? Bak, Doktor Katipyan'ı parmakla gösteriyorlar. Padişahın, paşaların huzuruna çıkıyor, nabızlarına bakıyor. Hangi zanaatta bu marifet var, ha? Evladın yarın öbür gün büyüyüp öyle meşhur bir doktor olsa, el üstünde tutulsa, hoşuna gitmez mi? Dağ gibi Doktor Margosyan diye dünya âleme adını duyursa, yağ bağlamaz mısın Hanım.”
Mergeryan'ın doktorluk mesleğine düzdüğü bu methiyeler, Margosyan Hanım'ın son kararsızlığını bertaraf etti. Gözleri ihtişamın verdiği gururla parlıyordu.
“Demek padişahın huzuruna da çıkabilir” diye kendi kendine söylendi mest olmuş halde.
“Tabii ya! Tanınmış bir doktor olduktan sonra… Bir bakmışsın sultanlardan biri hastalanmış, padişah Doktor Margosyan'a bir yaver göndermiş. O da kalkıp saraya gitmiş. İşte bu kadar! Padişahın hekimi oldu bile. Günün birinde de Allah kısmet ederse hekimbaşısı…”
“Hekimbaşısı!” dedi Margosyan Hanım, hülyalar içinde.
Ermenice romanın zirvelerinden biri olarak kabul edilen Amira'nın Kızı, ilk yayımından tam 116 yıl sonra Türkçede. İlk olarak 1904'te tefrika edilen roman, yazarı Yervant Sırmakeşhanlıyan'ın (namı diğer Yeruhan) Osmanlı Ermeni toplumuna yönelik keskin eleştirilerine yer verdiği sivri dilli bir taşlama. Çağdaşları Zola ve Daudet'den esinlenen ve miadını doldurmuş amiralık müessesenin yozlaşmışlığını Baronyanvari bir hicivle gözler önüne seren Yeruhan'ın bu kült eseri, kimi zaman komik, kimi zaman absürt öğelerden beslenirken, melodrama da göz kıpıyor.
Renkli, hareketli, gürültücü bir olay örgüsü içinde, 19. yüzyıl sonu İstanbulu'ndan türlü tipleme ve karakterler romanda adeta bir resmigeçide çıkıyorlar. Tek derdi halkın parasını çalmak olan bir sözde entelektüel, kifayetsiz muhteris bir amira torunu, saf aşkın değerini bilemeyen bir genç kadın, yalancı bir kâhya ve daha niceleri, dedikoducu ve riyakâr mahalle ortamında karşımıza çıkıyor, belki de bize, hep birlikte, Osmanlı Ermeni toplumunun çöküşünü haber veriyorlar. Amira'nın Kızı Türkiye'de erken dönem romanın en iyi örneklerinden biri.