#smrgKİTABEVİ Anacığım Merhaba : Ece Ayhan'dan Ülkü Başsoy'a Mektuplar Kartlar -
Ece Ayhan'ın askerden, kaymakamlık yaptığı Çardak'tan, hapisten, İstanbul'da bir süre çalıştığı De Yayınevi'nden, beyin ameliyatı için 1974?te gittiği Zürich'ten ve o yıllarda gezdiği çeşitli Avrupa kentlerinden gönderdiği mektuplar, kartlar şairin yaşantısının bilinmeyen yönlerine ışık tutuyor. Bir kısmı daktiloda, bir kısmı elyazısıyla yazılmış mektupların ve kartların görselleri, şairin kimi fotoğrafları ile elyazısı birkaç şiiri kitabı arşivlik bir öneme taşıyor.
SBF'de okurken intihar girişiminde bulunan, kaymakamlık yaparken başından "adam yaralama, mahkeme, durumu kurtarmak için psikiyatri kliniği, dövüşler vs. tam bir gizli serserilik hikâyeleri" geçen, "çarpık bir ağız ve yarı dikili bir gözkapağıyla" Avrupa'da kent kent dolaşan, birbirinden ilginç Ece Ayhan portreleri… Bir portreler galerisi…
“(…) öğrendiklerimin kimi birinci elden ama sözel oldu. Bunların içinde, beni şaşırtan, çok ilginç, ancak ne yazık ki bu kitaba giremeyecek nitelikte olanları da var. Aslında bunlar da yazılabilmeli. Bu konuda benim kaygım Ece Ayhan değil, çünkü bir yazısında Ayhan, sanatçının özel yaşamının O'nun kişililiğinin önemli bir tamamlayıcısını oluşturduğunu, bunların açıklanmasının sakıncalı olmayacağını açıkça savunuyor. Gerçekten, pek az kişinin gösterebileceği bir cesaret ve içtenlikle kendisine ilişkin özel birçok yönünü, duygusunu, düşüncelerini, neden olabileceği tüm eleştirileri, tepkileri göze alarak, kısa ama çok açık biçimde belirtmiş kitaplarında Ayhan.
Yine de kaygım var: Birinci elden öğrendiklerimin bir bölümünün Ayhan'dan başka bazı ortak arkadaşlarımızın özelini etkileyebilecek nitelikte bulunması. Onlardan birine, kendisini de ilgilendiren bu bilgileri bugünkü koşullarda açıklayamayacağım konusunda söz verdim.” - Kitaptan
Mektuplardan sonra kitabın girişindeki “açıklayıcı giriş” yazısını okuyunca hem memnun hem de müteessir oldum. Memnun oldum, çünkü Ülkü Başsoy, Ece Ayhan'la tanışma sürecini, 1950'lerdeki arkadaşlıklarını, Ankara'daki kültür ve sanat patlamasını, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin üst sınıflarında okuyan Cemal Süreyya ile Sezai Karakoç'u ve daha birçok olay ve kişiyi hatıralar ekseninde anlatıyordu. Ardından İstanbul'daki buluşmaları, 1975 yılına uzanan süreç anlatılıyor. Öyle sanıyorum ki, sırf bu özelliğiyle Orhan Okay'ın Mehmet Kaplan'dan Mektuplar adını taşıyan “şerhli” mektup kitabıyla birlikte mütalaa olunabilir bu yazının düpedüz “palavra” olmayan kısımları. Ayrıca mektup ve kartların yayımlanmasından duyduğu kaygı ve bundan kurtuluşu da yabana atılmamalı. - Asım Öz
Ece Ayhan'ın askerden, kaymakamlık yaptığı Çardak'tan, hapisten, İstanbul'da bir süre çalıştığı De Yayınevi'nden, beyin ameliyatı için 1974?te gittiği Zürich'ten ve o yıllarda gezdiği çeşitli Avrupa kentlerinden gönderdiği mektuplar, kartlar şairin yaşantısının bilinmeyen yönlerine ışık tutuyor. Bir kısmı daktiloda, bir kısmı elyazısıyla yazılmış mektupların ve kartların görselleri, şairin kimi fotoğrafları ile elyazısı birkaç şiiri kitabı arşivlik bir öneme taşıyor.
SBF'de okurken intihar girişiminde bulunan, kaymakamlık yaparken başından "adam yaralama, mahkeme, durumu kurtarmak için psikiyatri kliniği, dövüşler vs. tam bir gizli serserilik hikâyeleri" geçen, "çarpık bir ağız ve yarı dikili bir gözkapağıyla" Avrupa'da kent kent dolaşan, birbirinden ilginç Ece Ayhan portreleri… Bir portreler galerisi…
“(…) öğrendiklerimin kimi birinci elden ama sözel oldu. Bunların içinde, beni şaşırtan, çok ilginç, ancak ne yazık ki bu kitaba giremeyecek nitelikte olanları da var. Aslında bunlar da yazılabilmeli. Bu konuda benim kaygım Ece Ayhan değil, çünkü bir yazısında Ayhan, sanatçının özel yaşamının O'nun kişililiğinin önemli bir tamamlayıcısını oluşturduğunu, bunların açıklanmasının sakıncalı olmayacağını açıkça savunuyor. Gerçekten, pek az kişinin gösterebileceği bir cesaret ve içtenlikle kendisine ilişkin özel birçok yönünü, duygusunu, düşüncelerini, neden olabileceği tüm eleştirileri, tepkileri göze alarak, kısa ama çok açık biçimde belirtmiş kitaplarında Ayhan.
Yine de kaygım var: Birinci elden öğrendiklerimin bir bölümünün Ayhan'dan başka bazı ortak arkadaşlarımızın özelini etkileyebilecek nitelikte bulunması. Onlardan birine, kendisini de ilgilendiren bu bilgileri bugünkü koşullarda açıklayamayacağım konusunda söz verdim.” - Kitaptan
Mektuplardan sonra kitabın girişindeki “açıklayıcı giriş” yazısını okuyunca hem memnun hem de müteessir oldum. Memnun oldum, çünkü Ülkü Başsoy, Ece Ayhan'la tanışma sürecini, 1950'lerdeki arkadaşlıklarını, Ankara'daki kültür ve sanat patlamasını, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin üst sınıflarında okuyan Cemal Süreyya ile Sezai Karakoç'u ve daha birçok olay ve kişiyi hatıralar ekseninde anlatıyordu. Ardından İstanbul'daki buluşmaları, 1975 yılına uzanan süreç anlatılıyor. Öyle sanıyorum ki, sırf bu özelliğiyle Orhan Okay'ın Mehmet Kaplan'dan Mektuplar adını taşıyan “şerhli” mektup kitabıyla birlikte mütalaa olunabilir bu yazının düpedüz “palavra” olmayan kısımları. Ayrıca mektup ve kartların yayımlanmasından duyduğu kaygı ve bundan kurtuluşu da yabana atılmamalı. - Asım Öz