Yüzey mi derinlik mi, Carroll mı Artaud mu? Deleuze son kertede Artaud'dan yana olsa da, bütün 'anlamın mantığı'nın yüzeyde yattığını belirtir: "Artaud ne Carroll'dır ne Alice, Carroll da Artaud değildir, hatta Carroll Alice değildir. Antonin Artaud, çocuğu, derinlikteki iki dile, bedensel etkilenme ve etkileme dillerine bağlı olarak son derece şiddetli bir ikileme sokar: ya çocuk hiç doğmaz, yani üzerinde ana babasının seviştiği gelecekteki omurgasının kutularından çıkmaz (geriye doğru intihar) - ya da akışkan ve görkemli, alev alev, organsız ve ana babasız bir beden meydana getirir kendine (Artaud'nun henüz doğmamış "kızları" olarak isimlendirdiği çocuklar gibi).
Buna karşılık Carroll, kendi cisimsiz anlam diline uygun olarak çocuğu bekler: çocuğun anne bedeninin derinliklerini terk ettiği, kendi bedeninin derinliğini henüz keşfetmediği noktada ve anda, küçük kızın tıpkı kendi gözyaşlarından oluşan havuzdaki Alice gibi su yüzüne çıktığı o kısacık yüzey anında bekler onu.
[...] Artaud edebiyatta mutlak derinlik olmuş ve kendisinin de dediği gibi acı çekmek pahasına yaşamsal bir bedeni ve bu bedenin mucizevi dilini keşfetmiş tek kişidir. Bugün hâlâ bilinmeyen alt-anlamı araştırmıştır o. Ama Carroll yüzeylerin efendisi ya da ölçümcüsü olarak kalır, herkes yüzeyleri o kadar iyi bildiğini sanır ki araştırmaya kalkışmaz bile, oysa bütün anlamın mantığı orada yatıyor."
Yüzey mi derinlik mi, Carroll mı Artaud mu? Deleuze son kertede Artaud'dan yana olsa da, bütün 'anlamın mantığı'nın yüzeyde yattığını belirtir: "Artaud ne Carroll'dır ne Alice, Carroll da Artaud değildir, hatta Carroll Alice değildir. Antonin Artaud, çocuğu, derinlikteki iki dile, bedensel etkilenme ve etkileme dillerine bağlı olarak son derece şiddetli bir ikileme sokar: ya çocuk hiç doğmaz, yani üzerinde ana babasının seviştiği gelecekteki omurgasının kutularından çıkmaz (geriye doğru intihar) - ya da akışkan ve görkemli, alev alev, organsız ve ana babasız bir beden meydana getirir kendine (Artaud'nun henüz doğmamış "kızları" olarak isimlendirdiği çocuklar gibi).
Buna karşılık Carroll, kendi cisimsiz anlam diline uygun olarak çocuğu bekler: çocuğun anne bedeninin derinliklerini terk ettiği, kendi bedeninin derinliğini henüz keşfetmediği noktada ve anda, küçük kızın tıpkı kendi gözyaşlarından oluşan havuzdaki Alice gibi su yüzüne çıktığı o kısacık yüzey anında bekler onu.
[...] Artaud edebiyatta mutlak derinlik olmuş ve kendisinin de dediği gibi acı çekmek pahasına yaşamsal bir bedeni ve bu bedenin mucizevi dilini keşfetmiş tek kişidir. Bugün hâlâ bilinmeyen alt-anlamı araştırmıştır o. Ama Carroll yüzeylerin efendisi ya da ölçümcüsü olarak kalır, herkes yüzeyleri o kadar iyi bildiğini sanır ki araştırmaya kalkışmaz bile, oysa bütün anlamın mantığı orada yatıyor."