Arabistan Kralı'nın yaşam öyküsünün yazarı, bir İngiliz subayı olarak I. Dünya savaşında Bağdat yakınlarında savaşırken Türklere esir düşmesiyle Suriye ve Arabistan'ı içine alan geniş bir coğrafyayı dolaşmış. Savaş bittikten sonra da Türkiye'ye gelip gözlemlerde bulunmuş. Mustafa Kemal Atatürk'ün başarılı bir biyografisini kaleme almış. Abdülaziz bin Suud'un biyografisini yazarken de kralı sık sık ziyaret etmiş, uzun söyleşiler ve araştırmalar yapmış.
Kitap Buzul Çağı'ndan başlayarak Arabistan tarihini Avrupa ile karşılaştırmalı olarak özetleyerek başlıyor. Bu genel tablo çizildikten sonra Abdülaziz bin Suud'un doğumu anlatılıyor. Çocukluğu ve ilk gençliği hakkında detaylı biyografik bilgiler veriliyor. Genel intiba, Suud'un son derece çetin koşullar arasında sert bir savaşçı olarak yetiştiği. Babasından devraldığı en büyük ideali ise dağınık Arap kabilelerini birleştirerek bağımsız bir devlet kurmak. Dağınık Arap kabileleri arasındaki kavga ve mücadele kitapta etraflıca anlatılıyor. Bu sayede coğrafi şartlara paralel olarak Arap toplum yapısının ve Arap insanının karakterinin nasıl şekillendiğine de değiniliyor. Kabileler dışında Hicaz'ın İngiliz güdümündeki hâkimi Hüseyin ve ailesi ile Türk ve Alman kuvvetlere sırtını dayayan Kuveyt lideri Reşit'e de geniş yer veriliyor. İbn Suud'un bu iki lider ve dolayısıyla bunların ardındaki güç odaklarıyla mücadelesi anlatılıyor.
Bu noktada İbn Suud'un güçlü bir lider olarak portresi çiziliyor. Az uyuması, az yemesi, modern teknolojiye olan ilgisi, dindarlığı, halka ve diğer ülkelerin liderlerine karşı tutumu, kadınlarla ilişkileri gibi konulara değiniliyor.
İbn Suud'un Hicaz'da kendi iktidarını kuruşu, kitabın en can alıcı bölümlerinden biri. Arabistan'da yeni bir iktidarın, kutsal topraklara hâkim olmadan kurulamayacağı gerçeği bu satırlarda açık bir şekilde fark ediliyor. Hicaz'ın Suud ailesinin hâkimiyetine geçnmesinden sonra hac ibadetine ev sahipliği görevi ve bu bağlamda diğer Müslüman ülkelerle ilişkiler de Türk okuyucusunun oldukça ilgisini çekecek bölümler. Arabistan'ın hac konusunda bugün de devam eden siyasetinin köklerini bu sayfalarda bulmak mümkün.
Abdülaziz bin Suud'un dönemi, kişiliği ve yaşam öyküsü hakkında bilmek isteyeceğiniz hemen her şeyi bu kitapta bulabilirsiniz. Kitap ayrıca Osmanlı İmparatorluğunun parçalanma sürecinde Arabistan üzerinde oynanan oyunları; İngilizlerin, Almanların ve Osmanlı devlet adamlarının politikalarını, komşu Arap ülkelerin bu olaylarda oynadıkları rolleri bir İngiliz ajanının gözüyle görüp değerlendirme fırsatı sunuyor.
Arabistan Kralı'nın yaşam öyküsünün yazarı, bir İngiliz subayı olarak I. Dünya savaşında Bağdat yakınlarında savaşırken Türklere esir düşmesiyle Suriye ve Arabistan'ı içine alan geniş bir coğrafyayı dolaşmış. Savaş bittikten sonra da Türkiye'ye gelip gözlemlerde bulunmuş. Mustafa Kemal Atatürk'ün başarılı bir biyografisini kaleme almış. Abdülaziz bin Suud'un biyografisini yazarken de kralı sık sık ziyaret etmiş, uzun söyleşiler ve araştırmalar yapmış.
Kitap Buzul Çağı'ndan başlayarak Arabistan tarihini Avrupa ile karşılaştırmalı olarak özetleyerek başlıyor. Bu genel tablo çizildikten sonra Abdülaziz bin Suud'un doğumu anlatılıyor. Çocukluğu ve ilk gençliği hakkında detaylı biyografik bilgiler veriliyor. Genel intiba, Suud'un son derece çetin koşullar arasında sert bir savaşçı olarak yetiştiği. Babasından devraldığı en büyük ideali ise dağınık Arap kabilelerini birleştirerek bağımsız bir devlet kurmak. Dağınık Arap kabileleri arasındaki kavga ve mücadele kitapta etraflıca anlatılıyor. Bu sayede coğrafi şartlara paralel olarak Arap toplum yapısının ve Arap insanının karakterinin nasıl şekillendiğine de değiniliyor. Kabileler dışında Hicaz'ın İngiliz güdümündeki hâkimi Hüseyin ve ailesi ile Türk ve Alman kuvvetlere sırtını dayayan Kuveyt lideri Reşit'e de geniş yer veriliyor. İbn Suud'un bu iki lider ve dolayısıyla bunların ardındaki güç odaklarıyla mücadelesi anlatılıyor.
Bu noktada İbn Suud'un güçlü bir lider olarak portresi çiziliyor. Az uyuması, az yemesi, modern teknolojiye olan ilgisi, dindarlığı, halka ve diğer ülkelerin liderlerine karşı tutumu, kadınlarla ilişkileri gibi konulara değiniliyor.
İbn Suud'un Hicaz'da kendi iktidarını kuruşu, kitabın en can alıcı bölümlerinden biri. Arabistan'da yeni bir iktidarın, kutsal topraklara hâkim olmadan kurulamayacağı gerçeği bu satırlarda açık bir şekilde fark ediliyor. Hicaz'ın Suud ailesinin hâkimiyetine geçnmesinden sonra hac ibadetine ev sahipliği görevi ve bu bağlamda diğer Müslüman ülkelerle ilişkiler de Türk okuyucusunun oldukça ilgisini çekecek bölümler. Arabistan'ın hac konusunda bugün de devam eden siyasetinin köklerini bu sayfalarda bulmak mümkün.
Abdülaziz bin Suud'un dönemi, kişiliği ve yaşam öyküsü hakkında bilmek isteyeceğiniz hemen her şeyi bu kitapta bulabilirsiniz. Kitap ayrıca Osmanlı İmparatorluğunun parçalanma sürecinde Arabistan üzerinde oynanan oyunları; İngilizlerin, Almanların ve Osmanlı devlet adamlarının politikalarını, komşu Arap ülkelerin bu olaylarda oynadıkları rolleri bir İngiliz ajanının gözüyle görüp değerlendirme fırsatı sunuyor.