Yalnız, Atatürk devrini yaşamış olanlar, Türk nesillerinin en "Bahtlı" ve "En bahtsız" insanlarıdır. Bahtlıdırlar, çünkü onun "Altın devri"ni yaşadılar. Bahtsızdırlar çünkü o büyük varlığın hayata veda edişinin sonsuz elemini duydular. Hele İstanbul...
Atatürk'ün hayatında İstanbul'un büyük etkisi vardır. Gerçi dehasının kıvılcımlarını daha ilk tahsil çağlarında saçmaya başlamıştı. Fakat koyu istibdat devrini Harbiye senelerinde yaşıyan Atatürk, vatanın felâkete sürüklendiğini, felâketin içine yuvarlandığını İstanbul'da görmüştür. Bu şehirde tutuklanarak hapse atılmış, bu şehirden sürgün edilmiş, hürriyetsizliğin boğucu, teneffüs edilmez havasını bu şehirde teneffüs ederek yarı ömrünü geçirmiştir.
Daha sonra milletinin önderi olarak Kurtuluş Savaşı'na atıldığı zaman, Kurtuluşu düşünemeyen, sadece nefislerini düşünebilen bir heyuladan -fakat iskelet halinde bir heyula- başka birşey olmayan saray mensupları ve hempaları Mustafa Kemal'i bu şehirde idama mahkûm etmişler, âsi ve bagî ilân etmişlerdi.
Fakat O, bunları "İstanbul halkı" olarak kabul etmiyordu. Bu şehir düşman çizmesi altında inlerken Ankara'dan Şöyle haykırıyordu:
"Hiç bir hadise, hiç bir kuvvet ruhumuzu bu mukaddes mihraptan çevirmeyecektir. Bu gün her Türk ve müslüman kalbi İstanbul aşkının, İstanbul hasret ve iştiyakının bir harimidir. Dört beş yüz yıllık millî mesaîmizin mahsulü bu güzide toplanmıştır. Millî müesseseler hep oradadır". (Kitaptan)
Yalnız, Atatürk devrini yaşamış olanlar, Türk nesillerinin en "Bahtlı" ve "En bahtsız" insanlarıdır. Bahtlıdırlar, çünkü onun "Altın devri"ni yaşadılar. Bahtsızdırlar çünkü o büyük varlığın hayata veda edişinin sonsuz elemini duydular. Hele İstanbul...
Atatürk'ün hayatında İstanbul'un büyük etkisi vardır. Gerçi dehasının kıvılcımlarını daha ilk tahsil çağlarında saçmaya başlamıştı. Fakat koyu istibdat devrini Harbiye senelerinde yaşıyan Atatürk, vatanın felâkete sürüklendiğini, felâketin içine yuvarlandığını İstanbul'da görmüştür. Bu şehirde tutuklanarak hapse atılmış, bu şehirden sürgün edilmiş, hürriyetsizliğin boğucu, teneffüs edilmez havasını bu şehirde teneffüs ederek yarı ömrünü geçirmiştir.
Daha sonra milletinin önderi olarak Kurtuluş Savaşı'na atıldığı zaman, Kurtuluşu düşünemeyen, sadece nefislerini düşünebilen bir heyuladan -fakat iskelet halinde bir heyula- başka birşey olmayan saray mensupları ve hempaları Mustafa Kemal'i bu şehirde idama mahkûm etmişler, âsi ve bagî ilân etmişlerdi.
Fakat O, bunları "İstanbul halkı" olarak kabul etmiyordu. Bu şehir düşman çizmesi altında inlerken Ankara'dan Şöyle haykırıyordu:
"Hiç bir hadise, hiç bir kuvvet ruhumuzu bu mukaddes mihraptan çevirmeyecektir. Bu gün her Türk ve müslüman kalbi İstanbul aşkının, İstanbul hasret ve iştiyakının bir harimidir. Dört beş yüz yıllık millî mesaîmizin mahsulü bu güzide toplanmıştır. Millî müesseseler hep oradadır". (Kitaptan)