#smrgKİTABEVİ Atina Tuzun Var mı - 2000

Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Mart Matbaacılık
Dizi Adı:
Türkçe - Öykü
ISBN-10:
9757265268
Stok Kodu:
1199008470
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
153 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2000
Çeviren:
Silva Kuyumcuyan
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199008470
394634
Atina Tuzun Var mı -        2000
Atina Tuzun Var mı - 2000 #smrgKİTABEVİ
0.00
Trabzon'dan Rumlar gelirdi. Çit Kürtleri gibi giyinirlerdi. Bizim erkeklere hiç benzemezlerdi. Tıraş olmazlardı. Saçları, sakalları, bıyıkları birbirine karışmıştı. Gözleri maviydi. “Golosi gologosini” derlerdi birbirlerine vaya “kena nasuini”. Biz ne dediklerini anlamaz, gülerdik üstlerine. Onlar da bize gülerdi. Kilisenin dışındaki surun kapısında kutularını açarlardı. Yeşil, kırmızı öyle boyalar vardı ki, insanın gözünü alırdı. Dünyada öyle de güzel renkler var mıymış? Sonra öyle ibrişimler, aynalar, sırmalar, boncuklar ki, gelinler, kızlar başına üşüşür, gider gider gelirlerdi tekrar görmek için...

Evin her yanında sevişilmezdi. Ocak, ateş yakılan yer kutsaldı; orada olmazdı. Mutfak gene öyle. Yiyecekler vardı, ağzımıza alacak, yiyecektik; orada da olmazdı. Ekmek tandırının yanı, o anda ekmek pişirilmese, tandır soğuk olsa da, gene olmazdı. Ekmek orada pişiyordu ya... Yeşil buğday tarlalarında saklanıp sevişmek de çok günahtı. Tarlaların mübarekliğini bozar, mundar ederdik. Cezasını kıtlıkla çekerdik. Cumartesi geceleri, pazarın bir önceki gecesi de karı koca cinsel ilişkide bulunamazdı. O geceden olma çocuk günah çocuğuydu. Yaramaz, zapt edilmez bir şey olurdu; "cumartesi gecesi dölü" denirdi öylesine.

Trabzon'dan Rumlar gelirdi. Çit Kürtleri gibi giyinirlerdi. Bizim erkeklere hiç benzemezlerdi. Tıraş olmazlardı. Saçları, sakalları, bıyıkları birbirine karışmıştı. Gözleri maviydi. “Golosi gologosini” derlerdi birbirlerine vaya “kena nasuini”. Biz ne dediklerini anlamaz, gülerdik üstlerine. Onlar da bize gülerdi. Kilisenin dışındaki surun kapısında kutularını açarlardı. Yeşil, kırmızı öyle boyalar vardı ki, insanın gözünü alırdı. Dünyada öyle de güzel renkler var mıymış? Sonra öyle ibrişimler, aynalar, sırmalar, boncuklar ki, gelinler, kızlar başına üşüşür, gider gider gelirlerdi tekrar görmek için...

Evin her yanında sevişilmezdi. Ocak, ateş yakılan yer kutsaldı; orada olmazdı. Mutfak gene öyle. Yiyecekler vardı, ağzımıza alacak, yiyecektik; orada da olmazdı. Ekmek tandırının yanı, o anda ekmek pişirilmese, tandır soğuk olsa da, gene olmazdı. Ekmek orada pişiyordu ya... Yeşil buğday tarlalarında saklanıp sevişmek de çok günahtı. Tarlaların mübarekliğini bozar, mundar ederdik. Cezasını kıtlıkla çekerdik. Cumartesi geceleri, pazarın bir önceki gecesi de karı koca cinsel ilişkide bulunamazdı. O geceden olma çocuk günah çocuğuydu. Yaramaz, zapt edilmez bir şey olurdu; "cumartesi gecesi dölü" denirdi öylesine.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat