#smrgKİTABEVİ Avludaki Düş: 11'inci Koğuştan Portreler - 2024
Editör:
Kondisyon:
Yeni
Sunuş / Önsöz / Sonsöz / Giriş:
Basıldığı Matbaa:
Gülen Ofset
ISBN-10:
9753448208
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Hazırlayan:
Cilt:
Amerikan Cilt
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
204
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
169,05
Havale/EFT ile:
163,98
Siparişiniz 4&6 iş günü arasında kargoda
1199231278
618199
https://www.simurgkitabevi.com/avludaki-dus-11inci-kogustan-portreler-2024
Avludaki Düş: 11'inci Koğuştan Portreler - 2024 #smrgKİTABEVİ
169.05
Akın Birdal, 3 Haziran 1999'da önceki bir konuşmasında “Kürt halkı” dediği için Ulucanlar Kapalı Cezaevine girdi.
Türkiye'de F tipi cezaevlerine geçişin ilk kanlı adımlarından biri 26 Eylül 1999'da burada cereyan edecek, sonra cezaevi boşaltılacaktı.
Ama tutuklu DEP milletvekilleri Hatip Dicle, Leyla Zana, Orhan Doğan ve Selim Sadak hâlâ buradaydı.
Sonra Ankara'ya tedavi için gelen siyasi Kürt mahpuslar boş koğuşlara yerleştirilmeye başlandı.
İmkânsızlıklarıyla tam bir mahpushane ama sadece “bir” kişi hariç kalan tüm hasta ve yaralılarıyla âdeta bir revirdeydiler.
Önce acılarını sonra dostluk ve yaşanmışlıklarını paylaştılar ve nihayetinde tüm ülkeye umut olacak bir gerçeği.
Yaşanan ve yaşanmakta olan tüm acılara rağmen avluda her kim düş kuruyorsa bu “barış, özgürlük, demokrasi” üzerineydi.
Gözleri açmalı, kulak kabartmalı ve bunları düşleyebilen 11. koğuştaki insanların yaşamları anlaşılmalı ve aktarılmalıydı.
Kendi insanına bile bile sağır bile bile kör bir memlekette kararlılıkla “barış, özgürlük, demokrasi” mücadelesini sürdürmenin bir yolu olarak, Akın Birdal'da öyle yaptı.
Türkiye'de F tipi cezaevlerine geçişin ilk kanlı adımlarından biri 26 Eylül 1999'da burada cereyan edecek, sonra cezaevi boşaltılacaktı.
Ama tutuklu DEP milletvekilleri Hatip Dicle, Leyla Zana, Orhan Doğan ve Selim Sadak hâlâ buradaydı.
Sonra Ankara'ya tedavi için gelen siyasi Kürt mahpuslar boş koğuşlara yerleştirilmeye başlandı.
İmkânsızlıklarıyla tam bir mahpushane ama sadece “bir” kişi hariç kalan tüm hasta ve yaralılarıyla âdeta bir revirdeydiler.
Önce acılarını sonra dostluk ve yaşanmışlıklarını paylaştılar ve nihayetinde tüm ülkeye umut olacak bir gerçeği.
Yaşanan ve yaşanmakta olan tüm acılara rağmen avluda her kim düş kuruyorsa bu “barış, özgürlük, demokrasi” üzerineydi.
Gözleri açmalı, kulak kabartmalı ve bunları düşleyebilen 11. koğuştaki insanların yaşamları anlaşılmalı ve aktarılmalıydı.
Kendi insanına bile bile sağır bile bile kör bir memlekette kararlılıkla “barış, özgürlük, demokrasi” mücadelesini sürdürmenin bir yolu olarak, Akın Birdal'da öyle yaptı.
Akın Birdal, 3 Haziran 1999'da önceki bir konuşmasında “Kürt halkı” dediği için Ulucanlar Kapalı Cezaevine girdi.
Türkiye'de F tipi cezaevlerine geçişin ilk kanlı adımlarından biri 26 Eylül 1999'da burada cereyan edecek, sonra cezaevi boşaltılacaktı.
Ama tutuklu DEP milletvekilleri Hatip Dicle, Leyla Zana, Orhan Doğan ve Selim Sadak hâlâ buradaydı.
Sonra Ankara'ya tedavi için gelen siyasi Kürt mahpuslar boş koğuşlara yerleştirilmeye başlandı.
İmkânsızlıklarıyla tam bir mahpushane ama sadece “bir” kişi hariç kalan tüm hasta ve yaralılarıyla âdeta bir revirdeydiler.
Önce acılarını sonra dostluk ve yaşanmışlıklarını paylaştılar ve nihayetinde tüm ülkeye umut olacak bir gerçeği.
Yaşanan ve yaşanmakta olan tüm acılara rağmen avluda her kim düş kuruyorsa bu “barış, özgürlük, demokrasi” üzerineydi.
Gözleri açmalı, kulak kabartmalı ve bunları düşleyebilen 11. koğuştaki insanların yaşamları anlaşılmalı ve aktarılmalıydı.
Kendi insanına bile bile sağır bile bile kör bir memlekette kararlılıkla “barış, özgürlük, demokrasi” mücadelesini sürdürmenin bir yolu olarak, Akın Birdal'da öyle yaptı.
Türkiye'de F tipi cezaevlerine geçişin ilk kanlı adımlarından biri 26 Eylül 1999'da burada cereyan edecek, sonra cezaevi boşaltılacaktı.
Ama tutuklu DEP milletvekilleri Hatip Dicle, Leyla Zana, Orhan Doğan ve Selim Sadak hâlâ buradaydı.
Sonra Ankara'ya tedavi için gelen siyasi Kürt mahpuslar boş koğuşlara yerleştirilmeye başlandı.
İmkânsızlıklarıyla tam bir mahpushane ama sadece “bir” kişi hariç kalan tüm hasta ve yaralılarıyla âdeta bir revirdeydiler.
Önce acılarını sonra dostluk ve yaşanmışlıklarını paylaştılar ve nihayetinde tüm ülkeye umut olacak bir gerçeği.
Yaşanan ve yaşanmakta olan tüm acılara rağmen avluda her kim düş kuruyorsa bu “barış, özgürlük, demokrasi” üzerineydi.
Gözleri açmalı, kulak kabartmalı ve bunları düşleyebilen 11. koğuştaki insanların yaşamları anlaşılmalı ve aktarılmalıydı.
Kendi insanına bile bile sağır bile bile kör bir memlekette kararlılıkla “barış, özgürlük, demokrasi” mücadelesini sürdürmenin bir yolu olarak, Akın Birdal'da öyle yaptı.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.