#smrgKİTABEVİ Avrupa Birliği ve Çokkültürcülük Yalanı - 2006
Lobsang Rampa bu ilk kitabında, akıllara durgunluk verecek şekilde yetiştirilmesini ve alın kemiğinin bir burgu ile delinerek alnında açılan (Aslında hepimizde kapalı halde bulunan) Üçüncü Göz'ün nasıl kullanıldığını anlatmaktadır. 9789756793138, T. Lobsang Rampa, Üçüncü Göz - , Akaşa Yayınları, , , #smrgÇEVİRİ, Metafizik / Parapsikoloji, Kişisel Gelişim, , , , , , , 0 1 Fulya Gencel 13x19.5 239 s. İstanbul 1993 1 Karton Kapak 3. Hamur Türkçe 1 0 KİTAP 78352 1199078352 #smrgKİTABEVİ Mısır'da Türkler ve Kültürel Mirasları: Mehmed Ali Paşa'dan Günümüze Basılı Türk Kültürü Bibliyografyası ve Bir Değerlendirme - 99 40,00 11 35,60 USD 1 y Tarih Ekmeleddin İhsanoğlu IRCICA İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi http://cloud.dokuzsoft.com/1199078352.jpg Kırk yılı aşarı bir çalışmanın mahsulü olan bu eser; Mehmed Ali Paşa döneminde Mısır'da Osmanlı-Türk kültürünün geliştirilerek daha önceki nispeten sınırlı temel üzerine nasıl oturtulduğunu ele almaktadır. Kitap, Mehmed Ali Paşa'nın büyük ilgisi ve yenilik politikaları neticesinde daha önceki döneme nazaran bu kültürün nasıl yoğunluk ve yaygınlık kazandığını göstermeye çalışmakta; ayrıca, başlangıçta İstanbul'u örnek alan bu kültürel gelişimin neticesinde Osmanlı-Mısır" versiyonunun nasıl oluştuğunu ve bu kültürün ürünlerinin ve tesirlerinin günümüze kadar nasıl geldiğini ortaya koymaktadır.
İhsanoğlu, Mısır'daki basılı Türk kültür varlığı konusunda bugüne kadarki en kapsamlı çalışmalardan biri olan kitabı, "Hayatımın hedefi" diye tanımlıyor. Çünkü kitap aynı zamanda İhsanoğlu'nun, hem doğduğu ülke Mısır'a hem de yetiştiği ülke Türkiye'ye vefa borcunu ödemesi anlamı da taşıyor. Kitap, bir yandan da Mısır hakkında daha önce hazırlanmış üç çalışmanın son halkası niteliğinde. "Mehmed Ali Paşa Öncesinde Mısır'da Türk Kültürü ve Türkçenin Tesirleri", "Osmanlı Döneminde Kahire'de İnşa Edilen Mimari Eserler" ve "Mısır Fotoğrafları"ndan sonra gelen bu eser, iki ülke ilişkisinin günümüze kadar devam eden son sayfasını anlatıyor. Bu, özellikle de birbirini Batı üzerinden tanıyan iki ülkenin aracısız buluşması bakımından da önemli.
İhsanoğlu da Mısır ve Türkiye'nin, birbirini kültürel olarak yeterli seviyede tanımadığını belirtiyor: "Mısır edebiyatından Necip Mahfuz gibi bazı meşhur yazarların eserleri Türkçeye tercüme edildi. Bazı Türk yazarların eserleri de Arapçaya tercüme edildi. Ama bu tercümeler genellikle Avrupa dilleri üzerinden yapıldı. Karşılıklı tanıtmaya ve işbirliğine; özellikle uzun nefesli ve kapsamlı akademik çalışmalara ihtiyaç var." "Mehmed Ali Paşa'dan Günümüze Basılı Türk Kültürü Bibliyografyası ve Bir Değerlendirme" altbaşlığını taşıyan kitap, yazılı kaynaklarda bulunamayacak pek çok bilgiyi içermesi bakımından da ilgi çekici bir çalışma.
Kitabın ilk bölümü olan "Mısır'da Türkler ve Kültürleri"nde, Tolunoğullarından 1950'lere kadarki dönemde, yani neredeyse bin yıllık süreçte, Osmanlı-Türk kültürünün Mısır'daki izlerine dair çarpıcı bilgiler var. İhsanoğlu, Mısır'da 20. yüzyılın ortalarına kadar sayıları on binleri aşan bir Türk nüfusu olduğunu, Türkçenin Mısır sarayında çok yaygın bir şekilde konuşulduğunu; hatta kebap, köfte, börek, baklava, dolma gibi Türk yemeklerinin Mısır'da halk arasında hâlâ aynı isimlerle bilindiğini ve yapıldığını belirtiyor.
Osmanlı askerlerinin esarette çıkardığı gazeteler Mısır'da basın tarihi de pek duyulmamış ilginç olaylarla dolu. Bu ülkede 1798-1997 arasında 671 Türkçe kitap basılmış. Bu rakamda en büyük pay Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın himayesindeki Bulak Matbaası'na ait. Matbaanın bastığı Türkçe kitaplar İstanbul'da bile alıcı bulmuş. Kitapta ayrıca Osmanlı'da ilk Türkçe gazetenin 1831'de devlet tarafından çıkarılan Takvim-i Vekâyi olduğu bilgisine de yeni bir iddia ile yaklaşılıyor.
İhsanoğlu, Osmanlı'da ilk Türkçe gazetenin, 1828'de Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa tarafından yayınlanan; yarısı Türkçe yarısı Arapça "Vekâyi-i Mısriyye" olduğunu söylüyor. Üstelik bu, Mısır'daki tek Türkçe süreli yayın değil; 1828'den 1947'ye kadar Mısır'da toplam 64 Türkçe gazete ve dergi basılmış. Bunların en ilginçleri ise "esaret gazeteleri". 1. Dünya Savaşı'nda İngilizlere esir düşen Osmanlı askerlerinin esir kamplarında yayınladıkları bu gazeteler, Mısır'da Seydibeşir, Kuveysna, Turah ve Zekazik kamplarında çıkarılmış. Gazetelerin ortak özelliği ise elle yazılıp çoğaltılmaları. "Yarın", "Hilâl", "İzmir", "Nasreddin Hoca", "Zincir", "Kafes", "Esaret" ve "Kızıl Elma" gibi isimler taşıyan bu gazetelerden biri olan Nilüfer'de, çıkış amacı, "Tel örgü dâhilinde geçen hayata biraz çeşni vermek ve en mühimi yaşanılan tarihî günlere ait fikrî bir intiba ve vesika kazandırmak..." ifadeleriyle belirtiliyor. Bu gazetelerin haberlerinden, Türk askerlerinin çoğunun kampta okuma-yazma, yabancı dil ve musiki gibi kurslara devam ettiği anlaşılıyor.
Lobsang Rampa bu ilk kitabında, akıllara durgunluk verecek şekilde yetiştirilmesini ve alın kemiğinin bir burgu ile delinerek alnında açılan (Aslında hepimizde kapalı halde bulunan) Üçüncü Göz'ün nasıl kullanıldığını anlatmaktadır. 9789756793138, T. Lobsang Rampa, Üçüncü Göz - , Akaşa Yayınları, , , #smrgÇEVİRİ, Metafizik / Parapsikoloji, Kişisel Gelişim, , , , , , , 0 1 Fulya Gencel 13x19.5 239 s. İstanbul 1993 1 Karton Kapak 3. Hamur Türkçe 1 0 KİTAP 78352 1199078352 #smrgKİTABEVİ Mısır'da Türkler ve Kültürel Mirasları: Mehmed Ali Paşa'dan Günümüze Basılı Türk Kültürü Bibliyografyası ve Bir Değerlendirme - 99 40,00 11 35,60 USD 1 y Tarih Ekmeleddin İhsanoğlu IRCICA İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi http://cloud.dokuzsoft.com/1199078352.jpg Kırk yılı aşarı bir çalışmanın mahsulü olan bu eser; Mehmed Ali Paşa döneminde Mısır'da Osmanlı-Türk kültürünün geliştirilerek daha önceki nispeten sınırlı temel üzerine nasıl oturtulduğunu ele almaktadır. Kitap, Mehmed Ali Paşa'nın büyük ilgisi ve yenilik politikaları neticesinde daha önceki döneme nazaran bu kültürün nasıl yoğunluk ve yaygınlık kazandığını göstermeye çalışmakta; ayrıca, başlangıçta İstanbul'u örnek alan bu kültürel gelişimin neticesinde Osmanlı-Mısır" versiyonunun nasıl oluştuğunu ve bu kültürün ürünlerinin ve tesirlerinin günümüze kadar nasıl geldiğini ortaya koymaktadır.
İhsanoğlu, Mısır'daki basılı Türk kültür varlığı konusunda bugüne kadarki en kapsamlı çalışmalardan biri olan kitabı, "Hayatımın hedefi" diye tanımlıyor. Çünkü kitap aynı zamanda İhsanoğlu'nun, hem doğduğu ülke Mısır'a hem de yetiştiği ülke Türkiye'ye vefa borcunu ödemesi anlamı da taşıyor. Kitap, bir yandan da Mısır hakkında daha önce hazırlanmış üç çalışmanın son halkası niteliğinde. "Mehmed Ali Paşa Öncesinde Mısır'da Türk Kültürü ve Türkçenin Tesirleri", "Osmanlı Döneminde Kahire'de İnşa Edilen Mimari Eserler" ve "Mısır Fotoğrafları"ndan sonra gelen bu eser, iki ülke ilişkisinin günümüze kadar devam eden son sayfasını anlatıyor. Bu, özellikle de birbirini Batı üzerinden tanıyan iki ülkenin aracısız buluşması bakımından da önemli.
İhsanoğlu da Mısır ve Türkiye'nin, birbirini kültürel olarak yeterli seviyede tanımadığını belirtiyor: "Mısır edebiyatından Necip Mahfuz gibi bazı meşhur yazarların eserleri Türkçeye tercüme edildi. Bazı Türk yazarların eserleri de Arapçaya tercüme edildi. Ama bu tercümeler genellikle Avrupa dilleri üzerinden yapıldı. Karşılıklı tanıtmaya ve işbirliğine; özellikle uzun nefesli ve kapsamlı akademik çalışmalara ihtiyaç var." "Mehmed Ali Paşa'dan Günümüze Basılı Türk Kültürü Bibliyografyası ve Bir Değerlendirme" altbaşlığını taşıyan kitap, yazılı kaynaklarda bulunamayacak pek çok bilgiyi içermesi bakımından da ilgi çekici bir çalışma.
Kitabın ilk bölümü olan "Mısır'da Türkler ve Kültürleri"nde, Tolunoğullarından 1950'lere kadarki dönemde, yani neredeyse bin yıllık süreçte, Osmanlı-Türk kültürünün Mısır'daki izlerine dair çarpıcı bilgiler var. İhsanoğlu, Mısır'da 20. yüzyılın ortalarına kadar sayıları on binleri aşan bir Türk nüfusu olduğunu, Türkçenin Mısır sarayında çok yaygın bir şekilde konuşulduğunu; hatta kebap, köfte, börek, baklava, dolma gibi Türk yemeklerinin Mısır'da halk arasında hâlâ aynı isimlerle bilindiğini ve yapıldığını belirtiyor.
Osmanlı askerlerinin esarette çıkardığı gazeteler Mısır'da basın tarihi de pek duyulmamış ilginç olaylarla dolu. Bu ülkede 1798-1997 arasında 671 Türkçe kitap basılmış. Bu rakamda en büyük pay Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın himayesindeki Bulak Matbaası'na ait. Matbaanın bastığı Türkçe kitaplar İstanbul'da bile alıcı bulmuş. Kitapta ayrıca Osmanlı'da ilk Türkçe gazetenin 1831'de devlet tarafından çıkarılan Takvim-i Vekâyi olduğu bilgisine de yeni bir iddia ile yaklaşılıyor.
İhsanoğlu, Osmanlı'da ilk Türkçe gazetenin, 1828'de Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa tarafından yayınlanan; yarısı Türkçe yarısı Arapça "Vekâyi-i Mısriyye" olduğunu söylüyor. Üstelik bu, Mısır'daki tek Türkçe süreli yayın değil; 1828'den 1947'ye kadar Mısır'da toplam 64 Türkçe gazete ve dergi basılmış. Bunların en ilginçleri ise "esaret gazeteleri". 1. Dünya Savaşı'nda İngilizlere esir düşen Osmanlı askerlerinin esir kamplarında yayınladıkları bu gazeteler, Mısır'da Seydibeşir, Kuveysna, Turah ve Zekazik kamplarında çıkarılmış. Gazetelerin ortak özelliği ise elle yazılıp çoğaltılmaları. "Yarın", "Hilâl", "İzmir", "Nasreddin Hoca", "Zincir", "Kafes", "Esaret" ve "Kızıl Elma" gibi isimler taşıyan bu gazetelerden biri olan Nilüfer'de, çıkış amacı, "Tel örgü dâhilinde geçen hayata biraz çeşni vermek ve en mühimi yaşanılan tarihî günlere ait fikrî bir intiba ve vesika kazandırmak..." ifadeleriyle belirtiliyor. Bu gazetelerin haberlerinden, Türk askerlerinin çoğunun kampta okuma-yazma, yabancı dil ve musiki gibi kurslara devam ettiği anlaşılıyor.