#smrgKİTABEVİ Ayın Karanlık Yüzü: Yeni Medya ve Etik -
Toplumsal ilişkilerde iletişimin önemi ve ağırlığı arttıkça, iletişim etiği de giderek daha çok gündeme geliyor. Bunun başlıca iki nedeninden söz edilebilir: Birincisi düzenleyici kuralların çoğu zaman toplumsal değişimin hızına ayak uyduramaması. Bir kuralın yayılıp benimsenip yerleşmesi belli bir zaman alırken, özellikle toplumsal değişmelerin hızlı gerçekleştiği dönemlerde kural ihlalleri istisna olmaktan çıkıp norm haline gelebiliyor. Kuralı çiğnemenin getirisinin kurala uymanınkinden fazla olduğu ortamlarda yokluğu en çok duyulan şey etik olduğu için aç bir insanın sürekli yemekten söz etmesi gibi en çok konuşulan şey de etik oluyor.
İkincisi ise tartışmaları yalnızca etikle sınırlandırmanın zararsız olması. Ağır bir yaptırım içermediği için toplumsal pek çok sorunu çoklu bağlamlar yerine yalnızca etik alanında tartışmak, bazen kural ihlallerinin arkasındaki iktidar yapılarının sorgulanmasını da gözlerden saklayan bir işlev görüyor. Sorunların nedenlerine inerek daha radikal çözümler aramak yerine sonuçları iyi/kötü ya da doğru/yanlış ekseninde ayırarak olumsuz olanları yasaklamak yüzeysel kalabiliyor. Bir de söz konusu kurallar çoğunluğu kapsamıyor ve kuralların uygulanmasını sağlayacak mekanizmalar da geliştirilmiyorsa etik konusu toplumsal kökenlerinden soyutlanıp neredeyse bireysel vicdanlara hapsediliyor. Bu noktada her şeyin etikle çözülemeyeceğinin bilincinde olmak önemli; ama sinik bir tavırla etiği insan eyleminin tamamen dışında bırakmak da çoğu zaman var olan iktidar yapılarının sürdürülmesine hizmet edebiliyor. Çünkü etik davranışların arkasında yatan ilkeleri kavramayı, sorgulamayı, yargılamayı, hesap sormayı ve iyinin aranmasında sürekli uslamlama yapmayı sağlıyor.
İletişim teknolojilerinin gelişmesi ve yayılması bu teknolojilere bağlı toplumsal etkinlik alanlarını genişleterek, tüm teknolojik gelişmelerde olduğu gibi çeşitli düzeylerde etik sorunlarla yüzleşilmesini gerektirdi. Çünkü iletişim ağlarının yönetimi konusu, teknolojinin tasarlanacağı biçimden, bu teknolojiyi kimlerin nasıl ve ne kadar kullanacağının belirlenmesine kadar değişen durumlarda kararlar alınmasını ve etik seçimler yapılmasını içerir. Dolayısıyla yeni medya konusu da etik meselelerden ayrı düşünülemez. Filtrelemeden entelektüel mülkiyet haklarının korunmasına kadar teknik araçlarla ilgiliymiş gibi görünen pek çok konu bile filtreleme ölçütlerini kimin oluşturacağından hakkın nasıl tanımlanacağına kadar toplumsal ve etik seçimlerle ilgilidir. Teknoloji boşlukta gelişmediği, tam tersine siyasal seçimlerle ilgili olduğu için toplumsal diyalog ve toplumsal sorumluluk gibi kavramların daha insani ağlar yaratabilmek için yapılacak düzenlemelere rehberlik etmesi gerekiyor.
İletişim alanının düzenlenmesinde gözden kaçırılmaması gereken en önemli konu ise alanın özgürlüklerle iç içe olması. Kişilerin ifade özgürlüğü hakkı ve bilgi edinme hakkı gibi temel haklarını kullanabilmeleri için sorunlar karşısında kısıtlayıcı, sınırlandırıcı, baskıcı yasalara başvurmak yerine etik bilincin yerleştirilmesi yeni medya alanında daha bir önem kazanıyor.
Öte yandan, yeni medyanın siber suçları ve gözetimi artırma gibi tehlikeli yanlarına ilişkin hukuksal düzenlemeler için de moral panik yaratmak yerine kişi hak ve özgürlüklerinin, kişisel bilgilerin, mahremiyetin korunmasında yasalara rehberlik edecek etik ilkelerin geliştirilmesi gerekiyor.
Elinizdeki kitap, sözü edilen eksikliklerin giderilmesinde önemli bir katkı sunuyor. Ortadoğudaki gelişmeler ve Gezi Parkı Direnişi'nin de gösterdiği gibi, siber uzamdaki sorunları ele almada yetersiz kalan geleneksel medyaya ilişkin etik tartışmasını yeni medya bağlamında yeniden ele alıyor. Binark ve Bayraktutan bu çalışmada, yeni medya ortamlarındaki etik sorunları saha çalışmasının bulgularıyla değerlendiriyorlar. Yeni medya profesyonelleri, sivil toplum kuruluşlarının, kamu kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin temsilcileri, akademisyenler, hukukçular gibi çok sayıda kişinin düşünce ve deneyimlerini içermesi de çalışmanın bir diğer katkısı.
-Ruhdan Uzun-
(Tanıtım Bülteninden)
Toplumsal ilişkilerde iletişimin önemi ve ağırlığı arttıkça, iletişim etiği de giderek daha çok gündeme geliyor. Bunun başlıca iki nedeninden söz edilebilir: Birincisi düzenleyici kuralların çoğu zaman toplumsal değişimin hızına ayak uyduramaması. Bir kuralın yayılıp benimsenip yerleşmesi belli bir zaman alırken, özellikle toplumsal değişmelerin hızlı gerçekleştiği dönemlerde kural ihlalleri istisna olmaktan çıkıp norm haline gelebiliyor. Kuralı çiğnemenin getirisinin kurala uymanınkinden fazla olduğu ortamlarda yokluğu en çok duyulan şey etik olduğu için aç bir insanın sürekli yemekten söz etmesi gibi en çok konuşulan şey de etik oluyor.
İkincisi ise tartışmaları yalnızca etikle sınırlandırmanın zararsız olması. Ağır bir yaptırım içermediği için toplumsal pek çok sorunu çoklu bağlamlar yerine yalnızca etik alanında tartışmak, bazen kural ihlallerinin arkasındaki iktidar yapılarının sorgulanmasını da gözlerden saklayan bir işlev görüyor. Sorunların nedenlerine inerek daha radikal çözümler aramak yerine sonuçları iyi/kötü ya da doğru/yanlış ekseninde ayırarak olumsuz olanları yasaklamak yüzeysel kalabiliyor. Bir de söz konusu kurallar çoğunluğu kapsamıyor ve kuralların uygulanmasını sağlayacak mekanizmalar da geliştirilmiyorsa etik konusu toplumsal kökenlerinden soyutlanıp neredeyse bireysel vicdanlara hapsediliyor. Bu noktada her şeyin etikle çözülemeyeceğinin bilincinde olmak önemli; ama sinik bir tavırla etiği insan eyleminin tamamen dışında bırakmak da çoğu zaman var olan iktidar yapılarının sürdürülmesine hizmet edebiliyor. Çünkü etik davranışların arkasında yatan ilkeleri kavramayı, sorgulamayı, yargılamayı, hesap sormayı ve iyinin aranmasında sürekli uslamlama yapmayı sağlıyor.
İletişim teknolojilerinin gelişmesi ve yayılması bu teknolojilere bağlı toplumsal etkinlik alanlarını genişleterek, tüm teknolojik gelişmelerde olduğu gibi çeşitli düzeylerde etik sorunlarla yüzleşilmesini gerektirdi. Çünkü iletişim ağlarının yönetimi konusu, teknolojinin tasarlanacağı biçimden, bu teknolojiyi kimlerin nasıl ve ne kadar kullanacağının belirlenmesine kadar değişen durumlarda kararlar alınmasını ve etik seçimler yapılmasını içerir. Dolayısıyla yeni medya konusu da etik meselelerden ayrı düşünülemez. Filtrelemeden entelektüel mülkiyet haklarının korunmasına kadar teknik araçlarla ilgiliymiş gibi görünen pek çok konu bile filtreleme ölçütlerini kimin oluşturacağından hakkın nasıl tanımlanacağına kadar toplumsal ve etik seçimlerle ilgilidir. Teknoloji boşlukta gelişmediği, tam tersine siyasal seçimlerle ilgili olduğu için toplumsal diyalog ve toplumsal sorumluluk gibi kavramların daha insani ağlar yaratabilmek için yapılacak düzenlemelere rehberlik etmesi gerekiyor.
İletişim alanının düzenlenmesinde gözden kaçırılmaması gereken en önemli konu ise alanın özgürlüklerle iç içe olması. Kişilerin ifade özgürlüğü hakkı ve bilgi edinme hakkı gibi temel haklarını kullanabilmeleri için sorunlar karşısında kısıtlayıcı, sınırlandırıcı, baskıcı yasalara başvurmak yerine etik bilincin yerleştirilmesi yeni medya alanında daha bir önem kazanıyor.
Öte yandan, yeni medyanın siber suçları ve gözetimi artırma gibi tehlikeli yanlarına ilişkin hukuksal düzenlemeler için de moral panik yaratmak yerine kişi hak ve özgürlüklerinin, kişisel bilgilerin, mahremiyetin korunmasında yasalara rehberlik edecek etik ilkelerin geliştirilmesi gerekiyor.
Elinizdeki kitap, sözü edilen eksikliklerin giderilmesinde önemli bir katkı sunuyor. Ortadoğudaki gelişmeler ve Gezi Parkı Direnişi'nin de gösterdiği gibi, siber uzamdaki sorunları ele almada yetersiz kalan geleneksel medyaya ilişkin etik tartışmasını yeni medya bağlamında yeniden ele alıyor. Binark ve Bayraktutan bu çalışmada, yeni medya ortamlarındaki etik sorunları saha çalışmasının bulgularıyla değerlendiriyorlar. Yeni medya profesyonelleri, sivil toplum kuruluşlarının, kamu kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin temsilcileri, akademisyenler, hukukçular gibi çok sayıda kişinin düşünce ve deneyimlerini içermesi de çalışmanın bir diğer katkısı.
-Ruhdan Uzun-
(Tanıtım Bülteninden)