Arif Aşçı'nın siyah-beyazlarına bir halk sanatı olarak bakılmalı. Resmi vaktiyle sindirmiş, dinlendirmiş ve bırakmış ve sonra fotoğrafta karar kılmış bir halk sanatçısının gözünden, elinden çıkma kareler. Flu, eksik, çarpık, pürüzlü olanı yadsımayan tam aksine, ona bahtabakan gözüyle yaklaşan fotoğraflar. İlk çizgilerini, katmanlarını, boya taşımalarını saklamayan birer camaltı onlar. Camın arkasında -saygıyla- durmayı seçmiş tasvirler. Malik Aksel Hoca'nın deyişiyle, “sesler nasıl duvarı delip geçerse, bu resimlerde de eşyanın mukavemeti kalmamış, her şey birbirine geçmiştir.” (Arka kapaktan)
Arif Aşçı'nın siyah-beyazlarına bir halk sanatı olarak bakılmalı. Resmi vaktiyle sindirmiş, dinlendirmiş ve bırakmış ve sonra fotoğrafta karar kılmış bir halk sanatçısının gözünden, elinden çıkma kareler. Flu, eksik, çarpık, pürüzlü olanı yadsımayan tam aksine, ona bahtabakan gözüyle yaklaşan fotoğraflar. İlk çizgilerini, katmanlarını, boya taşımalarını saklamayan birer camaltı onlar. Camın arkasında -saygıyla- durmayı seçmiş tasvirler. Malik Aksel Hoca'nın deyişiyle, “sesler nasıl duvarı delip geçerse, bu resimlerde de eşyanın mukavemeti kalmamış, her şey birbirine geçmiştir.” (Arka kapaktan)