Nasıl daha müreffeh bir Türkiye oluşturabiliriz? Anadolu'daki Mehmet'e Hatice Teyze'ye, Ali Amca'ya yaşadığımız dünyadaki gerçekliği nasıl daha çok yaklaştırabiliriz?" sorularını soruyor Barışı Arayan Dünya kitabının önsözünde ve "Bugün hepimizin farkında olduğuna inandığım gerçek, biz ne kadar istemiyoruz diye dirensek de Türkiye'yi dünyada yaşanan gerçekliklerin dışında tutmak mümkün değildir: Üstelik, bu gelişmelerin merkez noktasını Türkiye'nin çevresi oluşturuyorken, hiç mümkün değildir" diyor.
Külünk daha sonra 2023 Türkiye Rüyasını gerçeğe dönüştürecek ilk şıkkı okurlarıyla paylaşıyor: "İnsana önem vermek"...
Peki neden 2023 diye soruyorsanız, Türkiye Cumhuriyeti'nin hiç aklımızdan çıkmaması gereken kuruluş tarihini hatırlamanız yeterli. Çocuklarınızı 21. yüzyıla hazırlarken Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. şeref yaşında nasıl bir Türkiye görmek istediğiniz oldukça önemli bir sorun. Ve Metin Külünk, Barışı Arayan Dünya çerçevesinden ulaşmaya çalışıyor müreffeh Türkiye hayaline. Barışı Arayan Dünya yazarın geçtiğimiz günlerde Erguvan yayınevince neşredilen kitabının adı. Külünk 1960 yılında Rize'nin Güneysu ilçesinde dünyaya geldi ve Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisi bölümünden mezun oldu. Aile şirketleri olan İnanç Dış Ticaret Hizmetleri Grubunda iy hayatına atılırken Marmara Üniversitesi'nde dış ticaret dersleri verdi. Gümrük Birliği Sürecinde Türkiye dergisini de çıkartan Külünk, Altmışlılar Grubu adlı sivil toplum örgütünün kurulmasına önayak oldu ve yönetimde yer aldı. 2000'li yıllarla birlikte AK Parti'den siyasete atılan Metin Külünk, İstanbul İl yönetim kurulu üyesi ve Teşkilatlanmadan sorumlu İl Başkanlığı görevine getirildi. Kitapta Külünk'ün siyasi teşkilatlanma döneminde yaşadıklarına dair ilginç anıları da yer alıyor. BG Energy Group Direktörü Mehmet Ögütçü Dünya Gazetesindeki bir makalesinde Metin Külünk için "AK Parti'nin önde gelen stratejist beyinlerinden Metin Külünk dünyayı kavrayışı ve Türkiye'nin bu hızla evrilen dünyadaki yerini yeniden tanımlamada etkileyici tespitleri olan bir insan. 33 senelik aktif yaşama sahip bir siyasetçi ve 26 yıla yakın iş dünyası tecrübesi ile Metin Külünk küresel gelişmeleri, Türkiye'deki gelişmelerle ortak bir havuzda birleştirerek değerlendirdiği kitabında, 21. yüzyılda siyasetin Türkiye'de nasıl bir zemine oturtulması gerektiğinin de ipuçlarını veriyor. Akademik dünyadan, siyasete ilgi duyan gençlere kadar okunması gereken tahlillere imza atıyor. Yeni bir siyasetçi profilinin mümkün olduğunu bizlere gösteriyor" diyordu. Ünlü startejist Mahir Kaynak'ın kızı olan ve geçtiğimiz günlerde Bahçeşehir Üniversitesi Rektörlüğüne getirilen, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan kitap için yazdığı sunuşta yazarı, "düşünürek var olmak" gibi zorlu ve sancılı bir yolu seçmiş olarak tanımlıyor ve "Ülkemizin yetiştirdiği önemli entelektüellerden birisi olan Metin Külünk'ün yazılarının bir derlemesi olan bu kitap, halen dünyada süre giden dengenin sorgulanması ve bu dengenin oluşturulmasında Türkiye'nin oynayabileceği rolün tartışılması adına önemli bir katkıdır" diyor. Arıboğan, savaş ve barışların gece ve gündüz gibi birbirini kovalayan bir zincirin halkaları olduğuna dikkat çekerek, "Daha adil ve dengeli barışlar, çok sayıda aktörün katılımı ve rızasıyla kurgulandığından, daha uzun ömürlü olmayı başarmaktadır" saptamasında bulunuyor. Metin Külünk'ün önemli bir özelliği de 11.Nisan.2007 tarihinde, bugünlerde herkesin etkinliklerini, misafirlerini, öngörülerini, senaryolarını tartıştığı ABD'deki Hudson Enstitürüsünde konuşma yapan isimler arasında yer alması. Külünk dünya kanaat önderlerine yaptığı konuşmada "Adalet"in önemi vurgulayarak şunları söylemişti: "Dünyamız büyük bir hızla evriliyor, zaman ve mekân dönüşüyor. Küreselleşme olgusunu damarlarımıza kadar hissettiğimiz çağımızda stratejik kaymalar yaşanıyor, Güney Doğu Asya'da 15 ve 16'ıncı yüzyılda Güney ve Batı Avrupa'da yaşanan canlanmanın/dinamizmin bir benzerini seyrediyoruz. Dünya nüfusunun % 50'sinden fazlasını barındıran bu bölge yeni bir güç odağı olarak karşımıza çıkıyor. Çin ve Hindistan'ın göz kamaştıran yükselişleri ve Malezya, Endonezya, Vietnam gibi ülkelerin de bu yükselişe eşlik etmeleri, enerji kaynaklarının kontrolü, bölüşümü ve fiyatlandırılması hususunda uluslararası mücadelede ısıyı yükseltiyor. Mezopotamya ve Batı medeniyetleri ilk kez bu denli derinden sınanıyor ve iddialı bir başka medeniyet anlayışı tarafından test ediliyor... O zaman bize gerekli araç nedir? Diye soracak olursanız benim buna cevabım ADALET olacaktır. Tüm kutsal kitaplar insanların birbirine adaletle davranmasını hükmeder. Adalet, insanın, toprağın ve semanın hakkını gözetmektir. Adaletin olmadığı bir yönetim şekli, ne kadar özgürlükçü ve refah yanlısı olursa olsun, insanlara mutluluk veremez..." KİTAPTAN PASAJLAR "Sivil siyasetin alanı genişletilmelidir. Geçmiş dönemlerin yozlaşmış ve taleplere cevap üretemeyen siyaset yapısı nedeniyle 1980'lerin apolitik yetişen gençliğini ve siyasetten soğuyan bireyleri tekrar kazanmak amacıyla, demokratikleşmeyi ve yerel katılımı öncülük edecek, parti içi demokrasi anlayışını gerçek anlamıyla hayata geçirecek bir siyaset anlayışının hakim kılınması gerekmektedir. "Korku Siyaseti" üreten merkezlerin girişimlerine prim verilmemeli, "güvenliksizleştirme" / "güvensizleştirme" politikaları üzerinden mevzi kazanma arayışındaki aktörlere, daha fazla özgürlük ve daha fazla zenginlik istekleriyle cevap verilmelidir. Ünlü sosyolog Anthony Giddens'ın da ifade ettiği gibi "demokratik ülkelerde gerekli olan demokrasinin kendisinin derinleştirilmesidir." Demokratikleşme, "Küreselleşme" çağında ışığımız olmalıdır. Korkularını geride bırakmış, güçlü devlet yapısını, demokratikleşmeyle pekiştirmiş bir Türkiye, "Küreselleşme"yi refaha dönüştürecek güce sahip olabilecektir." "Bilgiye önem veren kuruluşlar tarih boyunca üstün olmuşlardır. Fakat değişimin hızının akıl almaz boyutlara ulaştığı günümüzde, durum öyle bir hale gelmiştir ki; bu hıza ayak uyduracak bilgiye ve güce sahip olmayan ve bunun için çalışmayan toplumlar tarih sahnesi dışına itilmekte, küresel satranç tahtasında ancak piyon işlevi görmektedir... (...) Küreselleşmenin en önemli boyutlarının başında ekonomi gelmektedir (...) Ekonomik süreçlerin küreselleşmesiyle birlikte 24 saat ayakta olan dünya ekonomisi çok hızıl değişmekte, ulusal ekonomileri derinden etkileyecek dinamikleri harekete geçirmektedir. Kendini bu dinamiklere göre hazırlayıp, küreselleşme dalgasının üzerinde kalabilenler dünya liginin üst sıralarında yer alacaklardır... (...) Söz konusu derin dinamikleri harekete geçiren ve bu yöndeki uluslararası yapılanmalara öncülük eden güçler elbette dünün sömürgeci devletleri olan Batı ülkeleridir. Bu gayretlerinde de en çok kendi çıkarları ön planda olmuştur. Fakat mesele öyle bir hale geldi ki, küreselleşme heyhulası su ülkelerin bile aklına gelmeyen pek çok yeni geliymeye perde araladı ... (..) Bu süreçten en çok payı alan şüphesiz Çin olmuştur. Çin'in yanı sıra Meksika, Brezilya, Hindistan gibi ülkeler bu süreçten önemli kazanımlar elde ettiler. Meselenin en hassas noktasına gelmek istiyorum. Bu ülkeler bu kazanımları büyük fedakarlıklarla elde etmişlerdir., bir çoğunun hala pek çok sorunu vardır fakat küresel entegrasyon içinde edindikleri pozisyon bu ülkeleri vazgeçilmez hale getirmiştir.
Nasıl daha müreffeh bir Türkiye oluşturabiliriz? Anadolu'daki Mehmet'e Hatice Teyze'ye, Ali Amca'ya yaşadığımız dünyadaki gerçekliği nasıl daha çok yaklaştırabiliriz?" sorularını soruyor Barışı Arayan Dünya kitabının önsözünde ve "Bugün hepimizin farkında olduğuna inandığım gerçek, biz ne kadar istemiyoruz diye dirensek de Türkiye'yi dünyada yaşanan gerçekliklerin dışında tutmak mümkün değildir: Üstelik, bu gelişmelerin merkez noktasını Türkiye'nin çevresi oluşturuyorken, hiç mümkün değildir" diyor.
Külünk daha sonra 2023 Türkiye Rüyasını gerçeğe dönüştürecek ilk şıkkı okurlarıyla paylaşıyor: "İnsana önem vermek"...
Peki neden 2023 diye soruyorsanız, Türkiye Cumhuriyeti'nin hiç aklımızdan çıkmaması gereken kuruluş tarihini hatırlamanız yeterli. Çocuklarınızı 21. yüzyıla hazırlarken Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. şeref yaşında nasıl bir Türkiye görmek istediğiniz oldukça önemli bir sorun. Ve Metin Külünk, Barışı Arayan Dünya çerçevesinden ulaşmaya çalışıyor müreffeh Türkiye hayaline. Barışı Arayan Dünya yazarın geçtiğimiz günlerde Erguvan yayınevince neşredilen kitabının adı. Külünk 1960 yılında Rize'nin Güneysu ilçesinde dünyaya geldi ve Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisi bölümünden mezun oldu. Aile şirketleri olan İnanç Dış Ticaret Hizmetleri Grubunda iy hayatına atılırken Marmara Üniversitesi'nde dış ticaret dersleri verdi. Gümrük Birliği Sürecinde Türkiye dergisini de çıkartan Külünk, Altmışlılar Grubu adlı sivil toplum örgütünün kurulmasına önayak oldu ve yönetimde yer aldı. 2000'li yıllarla birlikte AK Parti'den siyasete atılan Metin Külünk, İstanbul İl yönetim kurulu üyesi ve Teşkilatlanmadan sorumlu İl Başkanlığı görevine getirildi. Kitapta Külünk'ün siyasi teşkilatlanma döneminde yaşadıklarına dair ilginç anıları da yer alıyor. BG Energy Group Direktörü Mehmet Ögütçü Dünya Gazetesindeki bir makalesinde Metin Külünk için "AK Parti'nin önde gelen stratejist beyinlerinden Metin Külünk dünyayı kavrayışı ve Türkiye'nin bu hızla evrilen dünyadaki yerini yeniden tanımlamada etkileyici tespitleri olan bir insan. 33 senelik aktif yaşama sahip bir siyasetçi ve 26 yıla yakın iş dünyası tecrübesi ile Metin Külünk küresel gelişmeleri, Türkiye'deki gelişmelerle ortak bir havuzda birleştirerek değerlendirdiği kitabında, 21. yüzyılda siyasetin Türkiye'de nasıl bir zemine oturtulması gerektiğinin de ipuçlarını veriyor. Akademik dünyadan, siyasete ilgi duyan gençlere kadar okunması gereken tahlillere imza atıyor. Yeni bir siyasetçi profilinin mümkün olduğunu bizlere gösteriyor" diyordu. Ünlü startejist Mahir Kaynak'ın kızı olan ve geçtiğimiz günlerde Bahçeşehir Üniversitesi Rektörlüğüne getirilen, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan kitap için yazdığı sunuşta yazarı, "düşünürek var olmak" gibi zorlu ve sancılı bir yolu seçmiş olarak tanımlıyor ve "Ülkemizin yetiştirdiği önemli entelektüellerden birisi olan Metin Külünk'ün yazılarının bir derlemesi olan bu kitap, halen dünyada süre giden dengenin sorgulanması ve bu dengenin oluşturulmasında Türkiye'nin oynayabileceği rolün tartışılması adına önemli bir katkıdır" diyor. Arıboğan, savaş ve barışların gece ve gündüz gibi birbirini kovalayan bir zincirin halkaları olduğuna dikkat çekerek, "Daha adil ve dengeli barışlar, çok sayıda aktörün katılımı ve rızasıyla kurgulandığından, daha uzun ömürlü olmayı başarmaktadır" saptamasında bulunuyor. Metin Külünk'ün önemli bir özelliği de 11.Nisan.2007 tarihinde, bugünlerde herkesin etkinliklerini, misafirlerini, öngörülerini, senaryolarını tartıştığı ABD'deki Hudson Enstitürüsünde konuşma yapan isimler arasında yer alması. Külünk dünya kanaat önderlerine yaptığı konuşmada "Adalet"in önemi vurgulayarak şunları söylemişti: "Dünyamız büyük bir hızla evriliyor, zaman ve mekân dönüşüyor. Küreselleşme olgusunu damarlarımıza kadar hissettiğimiz çağımızda stratejik kaymalar yaşanıyor, Güney Doğu Asya'da 15 ve 16'ıncı yüzyılda Güney ve Batı Avrupa'da yaşanan canlanmanın/dinamizmin bir benzerini seyrediyoruz. Dünya nüfusunun % 50'sinden fazlasını barındıran bu bölge yeni bir güç odağı olarak karşımıza çıkıyor. Çin ve Hindistan'ın göz kamaştıran yükselişleri ve Malezya, Endonezya, Vietnam gibi ülkelerin de bu yükselişe eşlik etmeleri, enerji kaynaklarının kontrolü, bölüşümü ve fiyatlandırılması hususunda uluslararası mücadelede ısıyı yükseltiyor. Mezopotamya ve Batı medeniyetleri ilk kez bu denli derinden sınanıyor ve iddialı bir başka medeniyet anlayışı tarafından test ediliyor... O zaman bize gerekli araç nedir? Diye soracak olursanız benim buna cevabım ADALET olacaktır. Tüm kutsal kitaplar insanların birbirine adaletle davranmasını hükmeder. Adalet, insanın, toprağın ve semanın hakkını gözetmektir. Adaletin olmadığı bir yönetim şekli, ne kadar özgürlükçü ve refah yanlısı olursa olsun, insanlara mutluluk veremez..." KİTAPTAN PASAJLAR "Sivil siyasetin alanı genişletilmelidir. Geçmiş dönemlerin yozlaşmış ve taleplere cevap üretemeyen siyaset yapısı nedeniyle 1980'lerin apolitik yetişen gençliğini ve siyasetten soğuyan bireyleri tekrar kazanmak amacıyla, demokratikleşmeyi ve yerel katılımı öncülük edecek, parti içi demokrasi anlayışını gerçek anlamıyla hayata geçirecek bir siyaset anlayışının hakim kılınması gerekmektedir. "Korku Siyaseti" üreten merkezlerin girişimlerine prim verilmemeli, "güvenliksizleştirme" / "güvensizleştirme" politikaları üzerinden mevzi kazanma arayışındaki aktörlere, daha fazla özgürlük ve daha fazla zenginlik istekleriyle cevap verilmelidir. Ünlü sosyolog Anthony Giddens'ın da ifade ettiği gibi "demokratik ülkelerde gerekli olan demokrasinin kendisinin derinleştirilmesidir." Demokratikleşme, "Küreselleşme" çağında ışığımız olmalıdır. Korkularını geride bırakmış, güçlü devlet yapısını, demokratikleşmeyle pekiştirmiş bir Türkiye, "Küreselleşme"yi refaha dönüştürecek güce sahip olabilecektir." "Bilgiye önem veren kuruluşlar tarih boyunca üstün olmuşlardır. Fakat değişimin hızının akıl almaz boyutlara ulaştığı günümüzde, durum öyle bir hale gelmiştir ki; bu hıza ayak uyduracak bilgiye ve güce sahip olmayan ve bunun için çalışmayan toplumlar tarih sahnesi dışına itilmekte, küresel satranç tahtasında ancak piyon işlevi görmektedir... (...) Küreselleşmenin en önemli boyutlarının başında ekonomi gelmektedir (...) Ekonomik süreçlerin küreselleşmesiyle birlikte 24 saat ayakta olan dünya ekonomisi çok hızıl değişmekte, ulusal ekonomileri derinden etkileyecek dinamikleri harekete geçirmektedir. Kendini bu dinamiklere göre hazırlayıp, küreselleşme dalgasının üzerinde kalabilenler dünya liginin üst sıralarında yer alacaklardır... (...) Söz konusu derin dinamikleri harekete geçiren ve bu yöndeki uluslararası yapılanmalara öncülük eden güçler elbette dünün sömürgeci devletleri olan Batı ülkeleridir. Bu gayretlerinde de en çok kendi çıkarları ön planda olmuştur. Fakat mesele öyle bir hale geldi ki, küreselleşme heyhulası su ülkelerin bile aklına gelmeyen pek çok yeni geliymeye perde araladı ... (..) Bu süreçten en çok payı alan şüphesiz Çin olmuştur. Çin'in yanı sıra Meksika, Brezilya, Hindistan gibi ülkeler bu süreçten önemli kazanımlar elde ettiler. Meselenin en hassas noktasına gelmek istiyorum. Bu ülkeler bu kazanımları büyük fedakarlıklarla elde etmişlerdir., bir çoğunun hala pek çok sorunu vardır fakat küresel entegrasyon içinde edindikleri pozisyon bu ülkeleri vazgeçilmez hale getirmiştir.