".. Tabağın bir yanına oturtulmuş limon sarısı enginar bana İstanbul kadar yakın gelmişti. Abdülgaffar kalamara 'sol' diyordu, mercan balığına 'ruji'. İki ucundan neredeyse iki kişinin tutması gereğince ağır balık tabağını merasim subayı tavrıyla getirmişti. Yüzünün ciddiyetinin gerisinde bir kahkaha saklı olduğunu biliyorum. Bu da Şark'ın özelliği. Hemence gülüvermek, hemence ağlayıvermek..."
“…Eviniz ne güzeldi... Başımı dayadığım yastığın ucunda akşam oluyordu.
Şehir mavi mor bir fanusun içinde eriyordu. Kasetteki akşama karışmış ses Sabah Fahri'nindi. Endülüsi şarkılar, gazellerdi okuduğu. Bana iftar vakti alacalarını, kandillerin yandığını hatırlatan o ses 'aman aman'ları ‘hey hey'leriyle nasıl da bize benziyordu…”
".. Tabağın bir yanına oturtulmuş limon sarısı enginar bana İstanbul kadar yakın gelmişti. Abdülgaffar kalamara 'sol' diyordu, mercan balığına 'ruji'. İki ucundan neredeyse iki kişinin tutması gereğince ağır balık tabağını merasim subayı tavrıyla getirmişti. Yüzünün ciddiyetinin gerisinde bir kahkaha saklı olduğunu biliyorum. Bu da Şark'ın özelliği. Hemence gülüvermek, hemence ağlayıvermek..."
“…Eviniz ne güzeldi... Başımı dayadığım yastığın ucunda akşam oluyordu.
Şehir mavi mor bir fanusun içinde eriyordu. Kasetteki akşama karışmış ses Sabah Fahri'nindi. Endülüsi şarkılar, gazellerdi okuduğu. Bana iftar vakti alacalarını, kandillerin yandığını hatırlatan o ses 'aman aman'ları ‘hey hey'leriyle nasıl da bize benziyordu…”