12 Eylül 1980'in üzerinden on üç yıl geçti. Bir siyasal sistem olarak demokrasi, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar söze döküldü; ancak, eşitlikçi ve katılımcı bir demokrasinin gerçekleştirilmesine yönelik her girişim de hiçbir dönemde olmadığı kadar kısıtlama ve baskılarla karşılaştı. Tıpkı Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de gözaltında ölüm, "yargısız infaz"' ve "kayıp" olayları giderek çoğaldı.
Beyaz Ölümün Güncesi'nde Özcan Sapan böylesi bir dönemin kurbanlarını anlatıyor. Sapan'ın kitabında bu kurbanlar, ölüm kayıtlarında ya da kayıp listelerinde yer alan silik birer rakam olmaktan çıkartılarak. birer insan hayatı, içimizden birilerinin hayatı olarak betimleniyor. Dokusunu olayların doğrudan tanıklarıyla yapılan röportajların oluşturduğu Beyaz Ölümün Güncesi. belleksiz bırakılmak istenen toplumumuza yönelik bir "Unutma!" çağrısıdır da aynı zamanda.
12 Eylül 1980'in üzerinden on üç yıl geçti. Bir siyasal sistem olarak demokrasi, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar söze döküldü; ancak, eşitlikçi ve katılımcı bir demokrasinin gerçekleştirilmesine yönelik her girişim de hiçbir dönemde olmadığı kadar kısıtlama ve baskılarla karşılaştı. Tıpkı Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de gözaltında ölüm, "yargısız infaz"' ve "kayıp" olayları giderek çoğaldı.
Beyaz Ölümün Güncesi'nde Özcan Sapan böylesi bir dönemin kurbanlarını anlatıyor. Sapan'ın kitabında bu kurbanlar, ölüm kayıtlarında ya da kayıp listelerinde yer alan silik birer rakam olmaktan çıkartılarak. birer insan hayatı, içimizden birilerinin hayatı olarak betimleniyor. Dokusunu olayların doğrudan tanıklarıyla yapılan röportajların oluşturduğu Beyaz Ölümün Güncesi. belleksiz bırakılmak istenen toplumumuza yönelik bir "Unutma!" çağrısıdır da aynı zamanda.