#smrgSAHAF Bir Sarışının Aşkları - 1968
Çekoslovakya'da o dönemde birçok fabrika, cinsiyete göre organize edilmiştir ve Andula, fabrikada beraber çalıştığı kadınlarla birlikte bir yurtta yaşar. Fabrikada çalışan genç kadınlar için endişeli olan patronlarının söylediği gibi “çevrede onlara şevkat gösterecek, onları sevecek, yanaklarını okşayacak erkekler” yoktur; gündüz işe giderler, sonra da yurtlarına dönmekten başka yapacak işleri yoktur. Andula da diğer kadınlar gibi hayatını, uzaktan gördüğü, bir kez konuştuğu, bir kez görüştüğü erkekler üzerine kurar. Fabrikanın, genç kadınların sevgisizlik sorunlarına bir çare bulmak için organize ettiği bir partide piyano çalan Milda ile tanışan Andula, geceyi onunla geçirmeyi kabul eder. Milda için bu tek gecelik bir ilişkidir; Andula ise gerçek aşkı bulduğunu düşünür. Partiden sonraki haftalarda kendine yeni bir hayat bulmaya ve aşkın peşinden gitmeye karar veren Andula, eşyalarını toplayıp, Milda'nın Prag'daki evinin yolunu tutar. Ama Milda evde değildir, annesi ve babasının da Andula'dan haberi yoktur; oğullarının “bu kızla” evlenmek zorunda kaldığından korkarlar. Daha da kötüsü, Milda eve gelince ısrarla ailesine “bu kızı” evlerine davet etmediğini söyler.
1967 yılında En iyi yabancı film dalında Oscar ödülüne aday gösterilen, Bodil Festivali'nde de En ıyi Avrupa filmi ödülü alan bu filmde, Forman, o dönemde, Çekoslovakya'da, toplumsal hayatın her alanında yapılan planlamanın ne kadar garip sonuçlar doğurabileceğini vurguluyor. Komünist sistemin, merkezi planlamasının absürd sonuçları filmin her yerinde karşımıza çıkıyor.
Film, insanların hayatını, amaç iyilik yapmak olsa bile, planlamanın ne kadar yersiz olduğunu ve amacına ulaşamayacağını söylüyor. Öte yandan, Forman, anlatmak istediklerinin hikayenin önüne geçmesine izin vermiyor. Sarışın bir genç kadının aşık olduğu erkekler gibi hafif görünen bir hikaye ile, komünist sistemin sert eleştirisi, birbirlerinin içine geçiyor, ayrılamaz hale geliyor. Film, son derece belirli bir yer ve mekana ait bir hikaye anlatsa da, zamanla eskimemeyi de başarıyor. ınsanın içini hem soğutan, hem ısıtan; ama akıldan gitmeyen bir film. - Zarife Öztürk
Çekoslovakya'da o dönemde birçok fabrika, cinsiyete göre organize edilmiştir ve Andula, fabrikada beraber çalıştığı kadınlarla birlikte bir yurtta yaşar. Fabrikada çalışan genç kadınlar için endişeli olan patronlarının söylediği gibi “çevrede onlara şevkat gösterecek, onları sevecek, yanaklarını okşayacak erkekler” yoktur; gündüz işe giderler, sonra da yurtlarına dönmekten başka yapacak işleri yoktur. Andula da diğer kadınlar gibi hayatını, uzaktan gördüğü, bir kez konuştuğu, bir kez görüştüğü erkekler üzerine kurar. Fabrikanın, genç kadınların sevgisizlik sorunlarına bir çare bulmak için organize ettiği bir partide piyano çalan Milda ile tanışan Andula, geceyi onunla geçirmeyi kabul eder. Milda için bu tek gecelik bir ilişkidir; Andula ise gerçek aşkı bulduğunu düşünür. Partiden sonraki haftalarda kendine yeni bir hayat bulmaya ve aşkın peşinden gitmeye karar veren Andula, eşyalarını toplayıp, Milda'nın Prag'daki evinin yolunu tutar. Ama Milda evde değildir, annesi ve babasının da Andula'dan haberi yoktur; oğullarının “bu kızla” evlenmek zorunda kaldığından korkarlar. Daha da kötüsü, Milda eve gelince ısrarla ailesine “bu kızı” evlerine davet etmediğini söyler.
1967 yılında En iyi yabancı film dalında Oscar ödülüne aday gösterilen, Bodil Festivali'nde de En ıyi Avrupa filmi ödülü alan bu filmde, Forman, o dönemde, Çekoslovakya'da, toplumsal hayatın her alanında yapılan planlamanın ne kadar garip sonuçlar doğurabileceğini vurguluyor. Komünist sistemin, merkezi planlamasının absürd sonuçları filmin her yerinde karşımıza çıkıyor.
Film, insanların hayatını, amaç iyilik yapmak olsa bile, planlamanın ne kadar yersiz olduğunu ve amacına ulaşamayacağını söylüyor. Öte yandan, Forman, anlatmak istediklerinin hikayenin önüne geçmesine izin vermiyor. Sarışın bir genç kadının aşık olduğu erkekler gibi hafif görünen bir hikaye ile, komünist sistemin sert eleştirisi, birbirlerinin içine geçiyor, ayrılamaz hale geliyor. Film, son derece belirli bir yer ve mekana ait bir hikaye anlatsa da, zamanla eskimemeyi de başarıyor. ınsanın içini hem soğutan, hem ısıtan; ama akıldan gitmeyen bir film. - Zarife Öztürk