#smrgKİTABEVİ Bir Şehrin Beş Hali - 2009
Teklifsiz yazıyordu, sâdeydi, cümlelerinde kelimeleri bir ağaç dalı üzerinde duran yapraklar gibi tabiî ve güzeldi. Okunurken su gibi akıyor, mânâsı ve medlûlü şeker gibi kolayca kana karışıveriyordu. Anlıyordunuz ki bu adam yazmayı seviyor; “başkaları okusun, beğensin, ismim duyulsun, takdir göreyim” diye değil de bir bahçevanın çiçeklerini sulayıp ayıklarken, bir ev hanımının ata yâdigârı pirinç tepsisini oğuştururak parlatırken, bir sanatkârın çakıyla yumuşak bir tahta parçasını yontarken hissettiği cinsten içe dönük bir lezzetle yazıyor…
Zevkle, kolayca ve çabucak okuyuvereceğinizi ümid ettiğim yazıların arkasındaki dekorda zâhiren bir Ortaanadolu şehrinin artık tarih olmuş ince ayrıntıları duruyor zannıyla yetinmek eksik kalır; bu yazıların ardında duran ana fikir, herc ü merc olmaya bir an kala şehirlerimize mânâ ve derinlik veren müşterek kültürün silinmeye yüz tutmaş ama hâlâ okunaklı fotoğrafıdır; bugün yeniden inşâya çalışırken zorlandığımız, gâhi zaman ümid kesip, “belki torunlarımızın torunu görür” diye kahırlandığımız bir birikimden bahsetmektedir yazar. Şehirler “tâş ü toprak âresinde” yıkılıp yeniden biçimlenirken, unutulmasın diye kitabın sayfaları arasına sıkıştırdığımız bir ayraç kâğıdıdır bu kitap.
Mevzu Sivas'ta geçiyor! (Tanıtımdan)
Teklifsiz yazıyordu, sâdeydi, cümlelerinde kelimeleri bir ağaç dalı üzerinde duran yapraklar gibi tabiî ve güzeldi. Okunurken su gibi akıyor, mânâsı ve medlûlü şeker gibi kolayca kana karışıveriyordu. Anlıyordunuz ki bu adam yazmayı seviyor; “başkaları okusun, beğensin, ismim duyulsun, takdir göreyim” diye değil de bir bahçevanın çiçeklerini sulayıp ayıklarken, bir ev hanımının ata yâdigârı pirinç tepsisini oğuştururak parlatırken, bir sanatkârın çakıyla yumuşak bir tahta parçasını yontarken hissettiği cinsten içe dönük bir lezzetle yazıyor…
Zevkle, kolayca ve çabucak okuyuvereceğinizi ümid ettiğim yazıların arkasındaki dekorda zâhiren bir Ortaanadolu şehrinin artık tarih olmuş ince ayrıntıları duruyor zannıyla yetinmek eksik kalır; bu yazıların ardında duran ana fikir, herc ü merc olmaya bir an kala şehirlerimize mânâ ve derinlik veren müşterek kültürün silinmeye yüz tutmaş ama hâlâ okunaklı fotoğrafıdır; bugün yeniden inşâya çalışırken zorlandığımız, gâhi zaman ümid kesip, “belki torunlarımızın torunu görür” diye kahırlandığımız bir birikimden bahsetmektedir yazar. Şehirler “tâş ü toprak âresinde” yıkılıp yeniden biçimlenirken, unutulmasın diye kitabın sayfaları arasına sıkıştırdığımız bir ayraç kâğıdıdır bu kitap.
Mevzu Sivas'ta geçiyor! (Tanıtımdan)