#smrgKİTABEVİ Bir Türk Seyyahın Kaleminden İbn Eca Seyahatnamesi - 2018
İbn Eca'nın yazdığı bu eser; Mısır ve Suriye'de hakimiyet tesis etmiş olan Memlûklerin, Maraş ve Elbistan ile Çukurova Bölgesin'de varlık gösteren Dulkadiroğulları Beyliği'nin, Doğu Anadolu ile Azerbaycan ve Irak'ta hüküm süren Akkoyunlu Devleti'nin coğrafî varlığı, siyasî ve kültür tarihi hakkında ana kaynaktır. İbn Eca Seyahatnamesi'nin Türk tarihi açısından önemli bir kaynak olduğu görülmektedir.
Eserde Halep'ten Diyarbakır'a oradan Ahlat'a ve Tebriz'e kadar o dönemde bölgede yer alan şehirlerde Türk nüfusunun yoğunluğu göze çarpmaktadır. Dolayısıyla İbn Eca Seyahatnamesi, yaklaşık beş yüz elli yıl önce Anadolu'nun Doğu ve Güneydoğu Bölgesi'nde Türk nüfusunun çokluğuyla birlikte bölgenin hakimiyetinin Türklerde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum; Malazgirt Zaferi'nden itibaren Anadolu'nun Türkleşmesinin mükemmel bir şekilde gerçekleşmiş olduğu hakikatinin, 15. yüzyılın ikinci yarısında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde apaçık biçimde görüldüğünün ispatıdır. Bu yönüyle eser, tarihî ve coğrafî kıymetinin yanında Anadolu'nun Türk yurdu olduğunu göstermesi açısından da ayrıca öneme sahiptir.
İbn Eca'nın yazdığı bu eser; Mısır ve Suriye'de hakimiyet tesis etmiş olan Memlûklerin, Maraş ve Elbistan ile Çukurova Bölgesin'de varlık gösteren Dulkadiroğulları Beyliği'nin, Doğu Anadolu ile Azerbaycan ve Irak'ta hüküm süren Akkoyunlu Devleti'nin coğrafî varlığı, siyasî ve kültür tarihi hakkında ana kaynaktır. İbn Eca Seyahatnamesi'nin Türk tarihi açısından önemli bir kaynak olduğu görülmektedir.
Eserde Halep'ten Diyarbakır'a oradan Ahlat'a ve Tebriz'e kadar o dönemde bölgede yer alan şehirlerde Türk nüfusunun yoğunluğu göze çarpmaktadır. Dolayısıyla İbn Eca Seyahatnamesi, yaklaşık beş yüz elli yıl önce Anadolu'nun Doğu ve Güneydoğu Bölgesi'nde Türk nüfusunun çokluğuyla birlikte bölgenin hakimiyetinin Türklerde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum; Malazgirt Zaferi'nden itibaren Anadolu'nun Türkleşmesinin mükemmel bir şekilde gerçekleşmiş olduğu hakikatinin, 15. yüzyılın ikinci yarısında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde apaçık biçimde görüldüğünün ispatıdır. Bu yönüyle eser, tarihî ve coğrafî kıymetinin yanında Anadolu'nun Türk yurdu olduğunu göstermesi açısından da ayrıca öneme sahiptir.