Benimle röportaj yapmaya gelenlerin genelde ilk sordukları doğum yerim olur. Yanıtım yıllardır değişmez: Edirneli bir anneden ve Bursalı bir babadan İstanbul'da doğdum, Ankara'da büyüdüm, Eskişehir kökenli bir aileye gelin gittim. Bu beş şehir üstüne üç çeyrek yüzyılı geride bırakırken birikim dağarcığımı saçtım ortaya. Hayal gücümü frenledim. Tarih çerçevesinde zaman dilimini, kişilerin yaşadıkları çevreyi, inançlarını, gelenek göreneklerini araştırarak gerçekleri yansıtmaya özen gösterdimse de sudan bir derleme, ne ararsan bulunur bir çıfıt çarşısı çıktı ortaya.
Çıfıt günümüzde unutulmaya yüz tutmuş, genç kuşağın bilmediği bir sözcük. Arapça yehuddan Farsçaya cuhud, Farsçadan da Türkçeye çıfıt olarak geçmiş. Bizans döneminde İstanbul'un günümüzdeki Eminönü sahili hem Yahudilerin oturduğu hem de gemilerin boşaltma yükleme yaptıkları bir koydu. Porta Judeca olarak adlandırılmıştı. İstanbul'un fethinden sonra Türkçe karşılığı olan Çıfıt Kapısı denmiş, çok daha sonra da Bahçekapı adını almıştır. Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları yerleşim bölgelerine de çıfıt adı yakıştırılırdı.