Toplumsal, siyasal ya da kültürel alanlarda, çok farklı zaman ve yer parçalarında ortaya çıkabilen boşluklar, yeni ve daha özgür yaşamların üzerinde yaratılabileceği açıklıklar olabileceği gibi, keyfî şekillerde doldurulduğunda, aşırılık biçimlerine de neden olabilir. Bu boşlukları dolduran kişi, topluluk ya da kurumlar, belirli bir akıl, yapısal belirlenim, vicdani ya da etik sorumluluk veya sınıfsal bilinçten feyz almadığında, boşluklar, aşırılık görünümü alır, türlü adaletsizliklerin kaynağı olur. Bu durumda, belli bir zümrenin keyfîliği, başka keyif biçimlerini yok eder; aşırılık, topluma, siyasete, hayata egemen olmaya başlar. Onlar, koşulsuzca serbest, başıboş yaşarlarken, diğer tarafta aşırılıklara, şiddete, baskılara maruz kalan varlıklar ortaya çıkar. Boşlukların fazla ya da eksik doldurulması, eşit biçimde paylaşılmaması, toplumsal, siyasal ya da kültürel nitelikte azgelişmişlik biçimlerine neden olur.
Özgür Taburoğlu, bu özgün çalışmasında, boşluk ve onu doldurmaya dönük keyif biçimlerini, toplumsal, siyasal ya da kültürel yapıların inşasının esası gibi ele alıyor. Ona göre, bu yapıların özgünlüğü de, mevcut boşlukların nasıl ve nelerle doldurulduğuyla ilgilidir. Bu varsayımları desteklemek amacıyla, insani bilimlere ait çok farklı alanlar ve yaklaşımlar arasında verimli bir karşılaştırmaya girişiyor. Boşluk, keyfîlik ve aşırılık görüngülerini bağlantılı şekilde tarif ederken, tarih, felsefe, siyaset, toplumbilim ve kültür kuramları içerisinde yolunu kaybetmeden ilerliyor.
Machiavelli, Hobbes, Durkheim, Weber, Gökalp, Schmitt, Lukács, Tanpınar, Lacan, Küçükömer, Foucault, İnalcık, Mardin, Kıray, Agamben, Butler, Zizek gibi birçok farklı düşünür ve yazan bir arada okumaya girişiyor. Bu çalışmanın önemi biraz da, çok farklı anlayışların, yer ve zamanların sakinleri olan bu şahsiyetleri, belirli bir mesele etrafında buluşturmak konusunda sergilenen anlaşılırlık ve yaratıcılıktan ileri geliyor.