#smrgKİTABEVİ Çarığımı Yitirdiğim Tarla / Aç Harmanı - 2020
Mehmet Başaran'ın öykücülüğünün ilk dönem ürünlerinden olan Çarığımı Yitirdiğim Tarla ile Aç Harmanı'nı bir kez daha birlikte yayınlıyoruz.
Başaran öykülerinde çoğunlukla insanı doğa ilişkisi içinde ele alır. Doğa topraktır, insan toprağı kol gücüyle işleyen emekçi köylüdür. Ancak bu emekçi köylü, aynı zamanda açlık ile de mücadele etmektedir. Kendisine hiçbir yardım eli uzatılmadığı gibi, karşısında “ağa ile kurulu düzen” vardır. Öte yandan yoksulluk batağından çıkmanın düşlerini kurar; bıçak kemiğe dayandığında öfkesini dile getirir, isyan eder.
Tanıklıkları, yaşanmışlıkları kurmaca boyutuna taşıyan Başaran, köy yaşamının, özellikle de Trakya kırsalının çarpıcı gerçeklerini, kadın-erkek ilişkilerini, gelenek-görenek ve alışkanlıklarını kendine özgü şiirsel bir biçemle anlatıyor.
Biraz sonra yağmur geçmiş, güneş ıslak toprağı yakmıştı. Mısır yaprakları üzerinde damlalar parlıyordu. Ortalık bi güzel ıslak toprak kokuyordu. Öbek öbek dolaşıyor, çarıklarımı arıyordum. Yıllarca özlemini çektiğim, ancak bu sabah giyebildiğim saplı çarıklarımı... Bir türlü bulamıyordum. Yerler yumuşamış, bazı koçanlar çamura gömülmüştü. Yoksa çarıcıklarım da... Yoktular, gitmişti, sevgili çarıcıklarım... Ağlamaya başladım. Babam dil ucuyla: “Gene alırız!” dediyse de, ben gayrı ayaklarımın çarık yüzü görmeyeceğini biliyordum. Anam, hâlâ arıyordu. Sır olmuşlardı. En büyük sevinci de, en büyük acıyı da aynı günde tatmış; gene yalınayak kalmıştım... Geçmiş günlerin anılarına daldıkça, gece çevremde genişleye genişleye kocaman bir tarla halini almıştı. Umutlarım, hayallerim, çocukluğum, her şeyim, her şeyim bu karanlık tarlada yitmişti işte...
Mehmet Başaran'ın öykücülüğünün ilk dönem ürünlerinden olan Çarığımı Yitirdiğim Tarla ile Aç Harmanı'nı bir kez daha birlikte yayınlıyoruz.
Başaran öykülerinde çoğunlukla insanı doğa ilişkisi içinde ele alır. Doğa topraktır, insan toprağı kol gücüyle işleyen emekçi köylüdür. Ancak bu emekçi köylü, aynı zamanda açlık ile de mücadele etmektedir. Kendisine hiçbir yardım eli uzatılmadığı gibi, karşısında “ağa ile kurulu düzen” vardır. Öte yandan yoksulluk batağından çıkmanın düşlerini kurar; bıçak kemiğe dayandığında öfkesini dile getirir, isyan eder.
Tanıklıkları, yaşanmışlıkları kurmaca boyutuna taşıyan Başaran, köy yaşamının, özellikle de Trakya kırsalının çarpıcı gerçeklerini, kadın-erkek ilişkilerini, gelenek-görenek ve alışkanlıklarını kendine özgü şiirsel bir biçemle anlatıyor.
Biraz sonra yağmur geçmiş, güneş ıslak toprağı yakmıştı. Mısır yaprakları üzerinde damlalar parlıyordu. Ortalık bi güzel ıslak toprak kokuyordu. Öbek öbek dolaşıyor, çarıklarımı arıyordum. Yıllarca özlemini çektiğim, ancak bu sabah giyebildiğim saplı çarıklarımı... Bir türlü bulamıyordum. Yerler yumuşamış, bazı koçanlar çamura gömülmüştü. Yoksa çarıcıklarım da... Yoktular, gitmişti, sevgili çarıcıklarım... Ağlamaya başladım. Babam dil ucuyla: “Gene alırız!” dediyse de, ben gayrı ayaklarımın çarık yüzü görmeyeceğini biliyordum. Anam, hâlâ arıyordu. Sır olmuşlardı. En büyük sevinci de, en büyük acıyı da aynı günde tatmış; gene yalınayak kalmıştım... Geçmiş günlerin anılarına daldıkça, gece çevremde genişleye genişleye kocaman bir tarla halini almıştı. Umutlarım, hayallerim, çocukluğum, her şeyim, her şeyim bu karanlık tarlada yitmişti işte...