Biz, yani "hiç ayrımsız hepimiz", Latince'deki "tür" adımızla "Homo Sapiens Sapiens" olarak bilinen "insan/lar" aynı zamanda insanlığın da "son türünü" temsil etmekteyiz. Kendi kendimize önceki insansı türlerden "çok farklı olsun" diye "Homo Sapiens Sapiens" olarak verdiğimiz adımızın açık tanımını ise "Kendi kendimizin farkında olduğumuzun farkında olan..." ya da "Sahip olduğumuz bilginin bilincinde olan..." olarak yapmaktayız.
Kendi kendimize "Modern İnsan" dememize ise hiç bakmayın; hep beraber geldiğimiz son nokta bununla hiçbir ilgimiz olmadığının da kanıtı. Yoksa yaşadığımız ve ısrarla yaşattığımız, bunca ilkelliği bir türlü açıklayamayız.
Biz "son insan türü" olarak, yaşarken ürettiğimiz "korkularımızdan korkmayı" öğrenemediğimiz için "sağlıklı bir korku bilinci geliştirememiş" ve bu nedenle de "korkularımızın esiri olmaktan kurtulamamış" durumdayız.
Ne yazık ki henüz, bize bizden başka da yardım edecek "bir tür" de yok ortalarda... Kaldı ki gelip içine düştüğümüz bu acınası durumun tek nedeni de "korkularımızın esiri" olmamız değil... Ancak yine de bir yerden sonra yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız için "Biz bu ânı daha önce de aynen böyle yaşamıştık..." demeye başlayacağımız, tekdüzeleşmiş ve uzun "de ja vu" dönemi de ortaklaşan korkularımızın ortak esirleri olarak birbirimize çaresizce tutunmaya çalışacağız.
Keşke böylesi çaresizlik anlarında yükselen paylaşım ve dayanışma duygularına bu acınası duruma düşmeden çok daha önceki zamanlarda yer ve zaman bulabilseydik. Bizleri birbirimize karşı sürekli kör, sağır ve dilsiz kılarak "cinayet işleten" tüm davranışlarımıza yani korkularımıza karşı durabilseydik. Bilirsiniz; ilk cinayetinden sonra izini kaybettiren katil, cinayeti işlediği yere tekrar dönmek için yanıp tutuşur. Cinayet ânında aldığı psikolojik travma içten içe kemirirken, aslında cinayet işlediği yerde esir kalan korkuyla yaralanmış vicdanını kurtarmayı düşlemektedir. Dayanamaz ve hiç kimse yokken, gizlenerek gittiği o yerde yaşayacağı yüzleşme ile vicdanını yerden alır ve yine aynı korkuyla eski yerine koymaya çalışır. O sırada aynı yere bu kez farkına varmadan bir iz bırakır... İşte aynada kendini gördüğü o anda, iş işten geçer ve yakalanır... Düşünün ki o katil sizsiniz; kendi kendinizi suçüstü yakaladınız... Bu hikâyede okuyacağınız cinayeti, biz yani hiç ayrımsız hepimiz işledik ve hâlâ işlemekteyiz... Bu suçtan kurtulmayı unutun, çünkü "gelecek gelmeyecek..."
Biz, yani "hiç ayrımsız hepimiz", Latince'deki "tür" adımızla "Homo Sapiens Sapiens" olarak bilinen "insan/lar" aynı zamanda insanlığın da "son türünü" temsil etmekteyiz. Kendi kendimize önceki insansı türlerden "çok farklı olsun" diye "Homo Sapiens Sapiens" olarak verdiğimiz adımızın açık tanımını ise "Kendi kendimizin farkında olduğumuzun farkında olan..." ya da "Sahip olduğumuz bilginin bilincinde olan..." olarak yapmaktayız.
Kendi kendimize "Modern İnsan" dememize ise hiç bakmayın; hep beraber geldiğimiz son nokta bununla hiçbir ilgimiz olmadığının da kanıtı. Yoksa yaşadığımız ve ısrarla yaşattığımız, bunca ilkelliği bir türlü açıklayamayız.
Biz "son insan türü" olarak, yaşarken ürettiğimiz "korkularımızdan korkmayı" öğrenemediğimiz için "sağlıklı bir korku bilinci geliştirememiş" ve bu nedenle de "korkularımızın esiri olmaktan kurtulamamış" durumdayız.
Ne yazık ki henüz, bize bizden başka da yardım edecek "bir tür" de yok ortalarda... Kaldı ki gelip içine düştüğümüz bu acınası durumun tek nedeni de "korkularımızın esiri" olmamız değil... Ancak yine de bir yerden sonra yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız için "Biz bu ânı daha önce de aynen böyle yaşamıştık..." demeye başlayacağımız, tekdüzeleşmiş ve uzun "de ja vu" dönemi de ortaklaşan korkularımızın ortak esirleri olarak birbirimize çaresizce tutunmaya çalışacağız.
Keşke böylesi çaresizlik anlarında yükselen paylaşım ve dayanışma duygularına bu acınası duruma düşmeden çok daha önceki zamanlarda yer ve zaman bulabilseydik. Bizleri birbirimize karşı sürekli kör, sağır ve dilsiz kılarak "cinayet işleten" tüm davranışlarımıza yani korkularımıza karşı durabilseydik. Bilirsiniz; ilk cinayetinden sonra izini kaybettiren katil, cinayeti işlediği yere tekrar dönmek için yanıp tutuşur. Cinayet ânında aldığı psikolojik travma içten içe kemirirken, aslında cinayet işlediği yerde esir kalan korkuyla yaralanmış vicdanını kurtarmayı düşlemektedir. Dayanamaz ve hiç kimse yokken, gizlenerek gittiği o yerde yaşayacağı yüzleşme ile vicdanını yerden alır ve yine aynı korkuyla eski yerine koymaya çalışır. O sırada aynı yere bu kez farkına varmadan bir iz bırakır... İşte aynada kendini gördüğü o anda, iş işten geçer ve yakalanır... Düşünün ki o katil sizsiniz; kendi kendinizi suçüstü yakaladınız... Bu hikâyede okuyacağınız cinayeti, biz yani hiç ayrımsız hepimiz işledik ve hâlâ işlemekteyiz... Bu suçtan kurtulmayı unutun, çünkü "gelecek gelmeyecek..."