Geceleyin geç vakit, siyasetin meze yapıldığı, artık dolaşımdan kalkmış devrim sorunsalının genç yüreklerimizi tutuşturduğu rakı sofralarından dönüşte uğradığım izbe fuhuş yuvalarının yerini alan, benzerlerinin kentin hemen her mahallesinde mantar gibi bittiği o buluşmaevi düşüyor aklıma. Müşteriler dik merdivenden çıkıp salonu doldurmamışlardır henüz. Kızlar, ince ve narin gövdelerini açıkta bırakan giysileri, dalgın bakışları ve yalnızlıklarıyla, yan gelip serildikleri koltuklarda sıkıntıdan patlamak üzeredirler. (...) Az sonra, müşteriler çoğaldıkça, sırayla kalkıp dönmeye başlarlar, arka odalara girip çıkarlar yüksek topuklarıyla döşemeyi esnetip çatırdatarak.
"Stuttgart Alanı'nda geceyi karşıladığım, sonra kendimi, daha doğrusu yorgun bedenimi karanlık sokaklara, kanal boylarında hazzın şiddetine bıraktığım çok oldu, ama hep Rathenau Alanı'nda indim gece otobüslerinden."
Berlin'e farklı bakışların yer aldığı bu kitap, yazarın "gece itirafları"ndan ibaret değil yalnızca, bir kentin mitolojisinden kaynaklanan izlenimlerinin de ürünü. Okuru hâlâ büyük bir şantiye olan Almanya'nın yeni başkentinde dolaştırırken, dışavurumcu ressamların, Kleist, Kafka, Borchert, Döblin gibi yazarların ve Berlin'e demir atmış Türklerin dünyasında da bir yolculuğa çağırıyor. (Arka kapaktan)