#smrgKİTABEVİ Deli Ruh -
Bu denemelerde, Zeki Müren'den Tanju Çolak'a, Yves Montand'dan, Van Gogh'a, Fikret Mualla'ya, aşina olduğumuz pek çok sima var, onların yanı sıra çocuk işçiler, talk show'ların isimsiz ünlüleri, züppe taksi şoförleri de... Venedik'ten Paris'e, Chelsea Hotel'den kömür kamyonlarının kol gezdiği Kemerburgaz yoluna, Büyükada'ya ve tabii İstanbul'un kendisinem uzanan Kanetti'nin kalemi, coğrafyanın sancılı bölgelerini, büyük acıları da görmezden gelmiyor. Hrant Dink'ten Filistin'e, oradan Bosna savaşına kadar... Deli Ruh'un ekinde, yazarın kendi hazırladığı bir belgesel DVD'si var: Vivet Kanetti'nin Bosna'sı. Tahmin edebileceğiniz gibi, bütün klişelerden uzak, başka bir Bosna bu.
''Aynı Zeki Müren, beyazperdede, gerçi boncuksuz ve lame çizmesiz, ama gene Belgin Doruk'unki kadar makyajlı bir yüz ve onunkinden kabarık saçlarla, özenle törpülenmiş uzun tırnaklarla "bir kadınla aşk yaşayan jön prömiye" rolüne çıktığında, Türkiye'nin karmaşık deli ruhu (sadece kadınlarınki değil, açıkçası erkeklerinki de), bunu inandırıcı buldu demeyelim, ama çok daha enteresanı, "inandırıcı buluyormuş gibi" yapmaktan zevk duydu. Ah, o Zeki Müren filmlerinin (sonra Bülent Ersoy'un erken dönem filmografisinin) eşsiz sürrealizmi! Bir Türk sineması retrospektifine Zeki Müren'li filmleri katmadanTürk ruhunun tam potansiyeli hakkında Fikir edinmek mümkün müdür?''
"O cins acılarda, zaman sanki milim kıpırdamıyor. O kadar ki, elalem, hatta neredeyse başka şehirlerdeki öz akrabalar dahi sanki bıkıyorlar: 'Gene mi siz! Bitmedi mi? O dosya hâlâ kapanamadı mı? Hadi, ağlamanın sonu yok. Hadi, siz de artık çağı yakalayın! Hadi, bugünü ıskalamayın!'
Ne olmayacak dua! Srebrenitsa'dan sağ kalanları ancak bu yas, yası ifade edebilen sözcükler, bu yastaki istikrar ayakta tutabiliyor. Babaları, kocaları, kardeşleri, oğulları ölüme götürüldü ve onlar hayatta kaldı diye duydukları derin suçluluğun altında kalmıyorlarsa, zamanı durdurma güçleri sayesindedir. Zaman hakikaten bazen durmalıdır."
Bu denemelerde, Zeki Müren'den Tanju Çolak'a, Yves Montand'dan, Van Gogh'a, Fikret Mualla'ya, aşina olduğumuz pek çok sima var, onların yanı sıra çocuk işçiler, talk show'ların isimsiz ünlüleri, züppe taksi şoförleri de... Venedik'ten Paris'e, Chelsea Hotel'den kömür kamyonlarının kol gezdiği Kemerburgaz yoluna, Büyükada'ya ve tabii İstanbul'un kendisinem uzanan Kanetti'nin kalemi, coğrafyanın sancılı bölgelerini, büyük acıları da görmezden gelmiyor. Hrant Dink'ten Filistin'e, oradan Bosna savaşına kadar... Deli Ruh'un ekinde, yazarın kendi hazırladığı bir belgesel DVD'si var: Vivet Kanetti'nin Bosna'sı. Tahmin edebileceğiniz gibi, bütün klişelerden uzak, başka bir Bosna bu.
''Aynı Zeki Müren, beyazperdede, gerçi boncuksuz ve lame çizmesiz, ama gene Belgin Doruk'unki kadar makyajlı bir yüz ve onunkinden kabarık saçlarla, özenle törpülenmiş uzun tırnaklarla "bir kadınla aşk yaşayan jön prömiye" rolüne çıktığında, Türkiye'nin karmaşık deli ruhu (sadece kadınlarınki değil, açıkçası erkeklerinki de), bunu inandırıcı buldu demeyelim, ama çok daha enteresanı, "inandırıcı buluyormuş gibi" yapmaktan zevk duydu. Ah, o Zeki Müren filmlerinin (sonra Bülent Ersoy'un erken dönem filmografisinin) eşsiz sürrealizmi! Bir Türk sineması retrospektifine Zeki Müren'li filmleri katmadanTürk ruhunun tam potansiyeli hakkında Fikir edinmek mümkün müdür?''
"O cins acılarda, zaman sanki milim kıpırdamıyor. O kadar ki, elalem, hatta neredeyse başka şehirlerdeki öz akrabalar dahi sanki bıkıyorlar: 'Gene mi siz! Bitmedi mi? O dosya hâlâ kapanamadı mı? Hadi, ağlamanın sonu yok. Hadi, siz de artık çağı yakalayın! Hadi, bugünü ıskalamayın!'
Ne olmayacak dua! Srebrenitsa'dan sağ kalanları ancak bu yas, yası ifade edebilen sözcükler, bu yastaki istikrar ayakta tutabiliyor. Babaları, kocaları, kardeşleri, oğulları ölüme götürüldü ve onlar hayatta kaldı diye duydukları derin suçluluğun altında kalmıyorlarsa, zamanı durdurma güçleri sayesindedir. Zaman hakikaten bazen durmalıdır."