Bu bir devir romanı. Herkesin zamanı bir başkasına devrettiği hayatta, Ali ve Ayşe'nin beraber kurdukları gizli bir dünya var içinde. Sadece o iki çocuğun gördüğü ve bir tek dilsiz kuğuların bildiği bir yer.
O dünyada bugün yaşadıklarımıza asıl biçimini verenler, yani unuttuğumuzu hatırlamadığımız şeyler var...
Ece Temelkuran, yalnızca çocuk gözümüzle bakınca hatırlayacaklarımızı anlatıyor. Dilsiz kuğuların dün söylediklerini yarına devrediyor...
“Roman zor iştir, hem yazar hem de okur için. Romanı değerlendirmek de zordur; iyi edebiyat okurunun bile, öznellikleri edebî değerlendirmenin önüne geçer kimi zaman. Okumakta zorlandıklarını, hikâyenin içine giremediklerini söyleyenler oldu. Ben tam tersini düşünüyorum; kendimi zaten Devir'in devrinin içinde, Ayşe ile Ali'nin, dilsiz kuğuların, kuğular gibi uçup giden devrimci abilerin, ablaların yanında hissediyorum.
Devir, unutkanlıkla malûl hafızalarımızdan silinmeye yüz tutan, gençlerin ise hiç yaşamadıkları bir dönemi; şarkılarından dedikodu konularına, sıradan insanların gündelik yaşamlarından devletin vahşi cinayetlerinin kurbanı gencecik insanların aşklarına, hayallerine, sokaklardaki korkuya, küçük çocukların da devrimci abileri, ablaları gibi masum bir oyun içinde tükenen çocukluklarına, her şeye rağmen süren ve acısıyla sevinciyle devredilen hayata götürüyor.
Ece Temelkuran'ın son romanı, sahiciliği, içtenliği ve kurgu sağlamlığıyla okur olarak, kendime yakın bulamadığım önceki iki romanından ayrılıyor, benim iyi roman ölçülerimi karşılıyor. Üstünde düşünülmüş, çalışılmış, anlatmak istediğine uygun dili ve biçimi bulmuş bir metin bana göre.
“…O kuğuların bu ülkenin tam kalbinde durup susarak sakladıkları bir sır vardır. Bu çılgın ve hüzünlü ülkede her şeyin neden ve nasıl olup da hâlâ devam edebildiğini sadece o dilsiz kuğular bilir” diyor Ece romanının başında. Çılgınlığın ve hüznün tavan yaptığı şu günlerde o sırra ermeye ihtiyacımız var. Devir bizi oraya yaklaştırıyor. - Oya Baydar, K24
Bu bir devir romanı. Herkesin zamanı bir başkasına devrettiği hayatta, Ali ve Ayşe'nin beraber kurdukları gizli bir dünya var içinde. Sadece o iki çocuğun gördüğü ve bir tek dilsiz kuğuların bildiği bir yer.
O dünyada bugün yaşadıklarımıza asıl biçimini verenler, yani unuttuğumuzu hatırlamadığımız şeyler var...
Ece Temelkuran, yalnızca çocuk gözümüzle bakınca hatırlayacaklarımızı anlatıyor. Dilsiz kuğuların dün söylediklerini yarına devrediyor...
“Roman zor iştir, hem yazar hem de okur için. Romanı değerlendirmek de zordur; iyi edebiyat okurunun bile, öznellikleri edebî değerlendirmenin önüne geçer kimi zaman. Okumakta zorlandıklarını, hikâyenin içine giremediklerini söyleyenler oldu. Ben tam tersini düşünüyorum; kendimi zaten Devir'in devrinin içinde, Ayşe ile Ali'nin, dilsiz kuğuların, kuğular gibi uçup giden devrimci abilerin, ablaların yanında hissediyorum.
Devir, unutkanlıkla malûl hafızalarımızdan silinmeye yüz tutan, gençlerin ise hiç yaşamadıkları bir dönemi; şarkılarından dedikodu konularına, sıradan insanların gündelik yaşamlarından devletin vahşi cinayetlerinin kurbanı gencecik insanların aşklarına, hayallerine, sokaklardaki korkuya, küçük çocukların da devrimci abileri, ablaları gibi masum bir oyun içinde tükenen çocukluklarına, her şeye rağmen süren ve acısıyla sevinciyle devredilen hayata götürüyor.
Ece Temelkuran'ın son romanı, sahiciliği, içtenliği ve kurgu sağlamlığıyla okur olarak, kendime yakın bulamadığım önceki iki romanından ayrılıyor, benim iyi roman ölçülerimi karşılıyor. Üstünde düşünülmüş, çalışılmış, anlatmak istediğine uygun dili ve biçimi bulmuş bir metin bana göre.
“…O kuğuların bu ülkenin tam kalbinde durup susarak sakladıkları bir sır vardır. Bu çılgın ve hüzünlü ülkede her şeyin neden ve nasıl olup da hâlâ devam edebildiğini sadece o dilsiz kuğular bilir” diyor Ece romanının başında. Çılgınlığın ve hüznün tavan yaptığı şu günlerde o sırra ermeye ihtiyacımız var. Devir bizi oraya yaklaştırıyor. - Oya Baydar, K24