Nehre taraf baktı, manzarayı izliyormuşçasına, Kızılırmak'ın suyuna hafiften kar serpiştirmeye başlamış soğuk hava dalga hâlinde yayılıyor gibiydi. Yüksek tepeler beyaz örtü ile ışıldarken uzak yamaçlarda sis yükseliyor, gölgeleri saklıyordu. Nehir kenarında ağaçlar rüzgâr ile salınırken yaygara kopartan kuş sesleri ve suyun sesi manzarayı tamamlıyordu. Kasırga'ya baktım, düşünüyor gibi hâli vardı. Hangi savaşları anımsadı, hangi hatıraların içinden geçti de yâd etti bilemedim. Kasırga bir adım daha attıktan sonra ağırlaşmaya başlayan yüküne rağmen şaha kalktı, kişnemesinin sesi suyun dalgalanmalarında feryat olup yükseldi, sonsuzlukta yiten her nesne gibi yavaş yavaş azalıp yok oldu dizdar ve muhafızların donakalmış bakışları altında. Bütün hengâmeyi koparan ve yollarda rüzgâr gibi esen kendisi değilmiş gibi ağır ağır salınarak eşek misali yürümeye başladı, ilk adımlarını atarken ardından adını anımsamış olacak ki dörtnala koşu tutturdu gittiği ciheti kendisi belirleyerek. Dizginleri benim elimde değil gibiydi, sanki kendisindeydi o an, nereye gitmek istiyorsa oraya koşuyordu.
On altıncı asırda Anadolu'nun içlerinde büyüyen bir isyan muhtelif hadiseleri tetikleyecek payitahtın keyfini kaçıracaktır. İbrahim Paşa isyanı bastırmak için orduyla Anadolu'da ilerlerken İskender Ağa karanlık fısıltılar ile isyanın ateşini körükleyenlerin peşine düşer. Kitaplara tutkun Hoyrat dedesinden ona kalmış sırrın peşinde koşarken yolu İskender ve Süleyman'la kesişir. Kadı Naibi Kazım Efendi, isyanın gölgesine gizlenmiş katilin peşine düşer. Kara Sinan Oruç Reis'in intikamını almak için silahlarını denizin altından yüzeye çıkarır. Barbaros Hayreddin Paşa Cezayir'i tekrar fethetmenin tasarılarını gerçekleştirirken Piri Reis'i kaderi sessizce çağırır. Eşref Efendi'yi zaman değil hataları yaşlandırmıştır. Bütün bunların ortasında bir kadın kaybolduğu diyardan evine giden bir yol aramaktadır.