"Dil ve Ahlak" kullandığımız kavramların mantıksal ve lingustik çözümlemesini yapan bir felsefe etkinliği olan çözümleyici (analitik) felsefenin ahlak meselelerine yaklaşımını sergileyen bir çalışmadır. Bu yaklaşım ahlaki anlamda ne yapmamız gerektiğini buyurmayan, yalnızca ahlak kavramlarının hangi anlam kategorisi içinde yer aldığını inceleyen ve bu manada ahlaklılık açısından nötr bîr faaliyettir ve çözümleyici etiğin "anlam" kuramlarıyla paralellik içindedir.
"Dil ve Ahlak", bu açıdan, yirminci yüzyılın başlarından itibaren gerek mantık ve gerekse dilbilimdeki deneysel çalışmaların çözümleyici felsefeye yansımasının ve anlam kuramlarındaki değişimin etik kuramları nasıl etkilediğini ve oluşturduğunu çözümleyici etiğe bir örnek olarak R. M. Hare ve onun evrensel ön kayıtlamacılığı ekseninde ve çözümleyici etiğin kendi bağlamında göstermeye çalışmaktadır. Kendisini, panayırda çubukla ağzından piposu düşürülmeye çalışılan "Sally Teyze" figürüne benzeten Hare, çözümleyici etiğin, oldukça etkili eleştirilerini üzerine çeken bir düşünürüdür. Ortaya koyduğu tezler açısından son dönem ahlak düşünürleri kendi tezlerini ya ona karşı ya da ondan yana temellendirmişlerdir. Ve ön kayıtlama dilinin diğer biçimlerinden (emirler ve ahlaki olmayan değer yargıları) evrenselleştirilebilir oluşlarıyla ayrılır. Hakan Poyraz çözümleyici etikçilerden -ülkemizde pek tanınmasa da akademik çevrelerde oldukça yaygın bir şöhrete sahip olan- R. M. Hare'i Çalışmasının merkezine alarak onun etrafında çözümleyici felsefenin ahlaka yaklaşımını göstermeyi denemektedir.
Kitap, ahlak felsefesini, ahlaki kavramların anlamı üzerine bir üst dil olarak gören çözümleyici filozofların, felsefi, problemlere ve ahlaka bakış açısını vurgulamak amacı taşımaktadır. Özellikle bütün felsefi problemleri "dil"e indirgeyen çözümleyici filozofların ahlak felsefesine yaklaşım tarzları ele alınmıştır. Onlar, felsefi meselelerin çözümünün "dil"deki kavramların doğru kullanımıyla mümkün olabileceğine inanmakta olduklarından, felsefeyi bir anlam aydınlatma çabası olarak görmekteydiler.
"Dil ve Ahlak" kullandığımız kavramların mantıksal ve lingustik çözümlemesini yapan bir felsefe etkinliği olan çözümleyici (analitik) felsefenin ahlak meselelerine yaklaşımını sergileyen bir çalışmadır. Bu yaklaşım ahlaki anlamda ne yapmamız gerektiğini buyurmayan, yalnızca ahlak kavramlarının hangi anlam kategorisi içinde yer aldığını inceleyen ve bu manada ahlaklılık açısından nötr bîr faaliyettir ve çözümleyici etiğin "anlam" kuramlarıyla paralellik içindedir.
"Dil ve Ahlak", bu açıdan, yirminci yüzyılın başlarından itibaren gerek mantık ve gerekse dilbilimdeki deneysel çalışmaların çözümleyici felsefeye yansımasının ve anlam kuramlarındaki değişimin etik kuramları nasıl etkilediğini ve oluşturduğunu çözümleyici etiğe bir örnek olarak R. M. Hare ve onun evrensel ön kayıtlamacılığı ekseninde ve çözümleyici etiğin kendi bağlamında göstermeye çalışmaktadır. Kendisini, panayırda çubukla ağzından piposu düşürülmeye çalışılan "Sally Teyze" figürüne benzeten Hare, çözümleyici etiğin, oldukça etkili eleştirilerini üzerine çeken bir düşünürüdür. Ortaya koyduğu tezler açısından son dönem ahlak düşünürleri kendi tezlerini ya ona karşı ya da ondan yana temellendirmişlerdir. Ve ön kayıtlama dilinin diğer biçimlerinden (emirler ve ahlaki olmayan değer yargıları) evrenselleştirilebilir oluşlarıyla ayrılır. Hakan Poyraz çözümleyici etikçilerden -ülkemizde pek tanınmasa da akademik çevrelerde oldukça yaygın bir şöhrete sahip olan- R. M. Hare'i Çalışmasının merkezine alarak onun etrafında çözümleyici felsefenin ahlaka yaklaşımını göstermeyi denemektedir.
Kitap, ahlak felsefesini, ahlaki kavramların anlamı üzerine bir üst dil olarak gören çözümleyici filozofların, felsefi, problemlere ve ahlaka bakış açısını vurgulamak amacı taşımaktadır. Özellikle bütün felsefi problemleri "dil"e indirgeyen çözümleyici filozofların ahlak felsefesine yaklaşım tarzları ele alınmıştır. Onlar, felsefi meselelerin çözümünün "dil"deki kavramların doğru kullanımıyla mümkün olabileceğine inanmakta olduklarından, felsefeyi bir anlam aydınlatma çabası olarak görmekteydiler.