Bir toplum yapısında örgütlü dini ifade eden Din Bürokrasisi'nin tarihsel seyri ve siyasi-idari sistemle ilişkileri, söz konusu toplumun siyasal ve sosyal tarihinin ana dinamiklerinden birini, hatta başlıcasını oluşturmaktadır. Bu kitapta genel olarak Din Bürokrasisi'nin ve özellikle de Türkiye'dekinin tarihsel gelişimini ve bu süreç içerisindeki değişimini siyasi-idari sistemle ilişkiler açısından okuyacaksınız. İslamiyet'in örgütlenişi ve on dört yüzyıllık gelişimi, hem değişik milletlerde farklı özellikler göstermiş, hem de Hıristiyanlık'tan ayrı bir yapı ortaya koymuştur. Hz. Peygamber ve Dört Halife döneminde muvahhit bir yapıda beliren İslam, siyasal sistemin saltanata dönüşmesiyle zaman içerisinde ikili bir yapı şeklinde gelişmiştir. Osmanlılarda toplumda ve idarede son derece etkin bir konuma sahip olan Din Bürokrasisi Cumhuriyet döneminde siyasal kadroların marifetiyle son derece marjinal bir kurum haline dönüştürülerek siyasi-idari sistemin denetimine sokulmuştur. Bugün anayasal bakımdan laik bir yapıda olan siyasi-idari sistemle Din Bürokrasisi arasındaki ilişkiler, hem Batı ülkelerinden, hem de diğer İslam ülkelerinden farklı bir tablo oluşturmaktadır.
Bir toplum yapısında örgütlü dini ifade eden Din Bürokrasisi'nin tarihsel seyri ve siyasi-idari sistemle ilişkileri, söz konusu toplumun siyasal ve sosyal tarihinin ana dinamiklerinden birini, hatta başlıcasını oluşturmaktadır. Bu kitapta genel olarak Din Bürokrasisi'nin ve özellikle de Türkiye'dekinin tarihsel gelişimini ve bu süreç içerisindeki değişimini siyasi-idari sistemle ilişkiler açısından okuyacaksınız. İslamiyet'in örgütlenişi ve on dört yüzyıllık gelişimi, hem değişik milletlerde farklı özellikler göstermiş, hem de Hıristiyanlık'tan ayrı bir yapı ortaya koymuştur. Hz. Peygamber ve Dört Halife döneminde muvahhit bir yapıda beliren İslam, siyasal sistemin saltanata dönüşmesiyle zaman içerisinde ikili bir yapı şeklinde gelişmiştir. Osmanlılarda toplumda ve idarede son derece etkin bir konuma sahip olan Din Bürokrasisi Cumhuriyet döneminde siyasal kadroların marifetiyle son derece marjinal bir kurum haline dönüştürülerek siyasi-idari sistemin denetimine sokulmuştur. Bugün anayasal bakımdan laik bir yapıda olan siyasi-idari sistemle Din Bürokrasisi arasındaki ilişkiler, hem Batı ülkelerinden, hem de diğer İslam ülkelerinden farklı bir tablo oluşturmaktadır.