#smrgKİTABEVİ Din: Teorisi / Pratiği, Dünü, Bugünü (Sempozyum Tebliğleri) -
Dahası, bu tebliğler, Kemalist laik(çi) anlayışla hesaplaşmasını tamamlamış bir duruşun ifadeleri. "Başka bir dünya"nın, geleceğin eşitlik ve özgürlük dünyasının dine, dinsel inançlara değil, iktisadî ve siyasal iktidara, sömürü ve tahakküm sistemine karşı (sınıf) mücadele(si) içerisinde biçimleneceğinin bilinciyle kaleme alındılar. Din, bu tebliğlerin yazarlarını baskı ve sömürü düzeninin sürdürümünde egemenlerin elinde üstlendiği işlevler ölçüsünde ilgilendiriyor. Bireylerin inanç dünyalarını ve dinsel pratiklerini, genel "özgürlükler" alanı içerisine yerleştirmeyi, boyunlarına borç biliyorlar.
Ancak, vurgulamalı: sempozyum katılımcılarının Sünnî İslâm'dan bir "Kurtuluş Teolojisi" üretmek gibi bir dertleri yok. "Devrimci İslâm" arayışı içerisinde de değiller. Onlar, iktidarıyla muhalefetiyle tüm bir siyasal alanı ve giderek toplumsal yaşamı çeşitli varyantlarıyla İslâmîleştirme girişimi içerisindeki mevcut iktidar karşısında, "din-dışı", "din-karşıtı" bir varoluşun olanaklılığı, zorunluluğu ve meşruiyetini savunmayı hedefliyorlar. Kamusal yaşamda dinsel ideolojinin hâkimiyetine karşı duruşu, bir aydın sorumluluğu, ama bunun da ötesinde, seküler varoluşun güvencesi sayıyorlar. İktidar(lar)ın konumlarını dinsel buyrultularla takviye etmelerinin, dinsel söylemlerin meşrulaştırıcılığına sığınmalarının yol açtığı felaketli sonuçları, uzak ve yakın tarihten tanıyorlar çünkü… Sosyalizmin özgürlük kavrayışının, ilkin ve öncelikle, herhangi bir "ilahiyat"la uzlaşması mümkün olmayan, sınırsız ve dünyevî bir "eleştiri özgürlüğü"nden başladığı hususunda son derece netler… Bu "eleştirellik hakkı"nı sonuna dek kullanma konusunda da son derece kararlı...
Dahası, bu tebliğler, Kemalist laik(çi) anlayışla hesaplaşmasını tamamlamış bir duruşun ifadeleri. "Başka bir dünya"nın, geleceğin eşitlik ve özgürlük dünyasının dine, dinsel inançlara değil, iktisadî ve siyasal iktidara, sömürü ve tahakküm sistemine karşı (sınıf) mücadele(si) içerisinde biçimleneceğinin bilinciyle kaleme alındılar. Din, bu tebliğlerin yazarlarını baskı ve sömürü düzeninin sürdürümünde egemenlerin elinde üstlendiği işlevler ölçüsünde ilgilendiriyor. Bireylerin inanç dünyalarını ve dinsel pratiklerini, genel "özgürlükler" alanı içerisine yerleştirmeyi, boyunlarına borç biliyorlar.
Ancak, vurgulamalı: sempozyum katılımcılarının Sünnî İslâm'dan bir "Kurtuluş Teolojisi" üretmek gibi bir dertleri yok. "Devrimci İslâm" arayışı içerisinde de değiller. Onlar, iktidarıyla muhalefetiyle tüm bir siyasal alanı ve giderek toplumsal yaşamı çeşitli varyantlarıyla İslâmîleştirme girişimi içerisindeki mevcut iktidar karşısında, "din-dışı", "din-karşıtı" bir varoluşun olanaklılığı, zorunluluğu ve meşruiyetini savunmayı hedefliyorlar. Kamusal yaşamda dinsel ideolojinin hâkimiyetine karşı duruşu, bir aydın sorumluluğu, ama bunun da ötesinde, seküler varoluşun güvencesi sayıyorlar. İktidar(lar)ın konumlarını dinsel buyrultularla takviye etmelerinin, dinsel söylemlerin meşrulaştırıcılığına sığınmalarının yol açtığı felaketli sonuçları, uzak ve yakın tarihten tanıyorlar çünkü… Sosyalizmin özgürlük kavrayışının, ilkin ve öncelikle, herhangi bir "ilahiyat"la uzlaşması mümkün olmayan, sınırsız ve dünyevî bir "eleştiri özgürlüğü"nden başladığı hususunda son derece netler… Bu "eleştirellik hakkı"nı sonuna dek kullanma konusunda da son derece kararlı...