Milliyetçilik-Türkçülük düşüncesi ve hareketinin ilk tezahürleri XIX. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkmakla beraber siyasî karşılıkları da olan müstakil bir akım haline dönüşmesi II. Meşrutiyet sonrasında oldu. 1908 öncesinde Türk matbuat hayatının ve gazeteciliğin gelişmesi, ulaşım-iletişim imkânlarının artması, Türkçe eğitimin inkişafı, memuriyette Türkçenin aranması, Türkçe dilbilgisi kitaplarının, Türklerle ilgili risâlelerin neşri, sade Türkçe arayışlarının ders kitapları ve basın sayesinde kuvvetlenmesi, önce “Osmanî” sonra “Türkî” başlıklarıyla hacimli Türkçe sözlüklerin yayını, Türkolojinin gelişmesi, İstanbul'un Türkçe neşriyatla Osmanlı coğrafyasına ve Rusya Müslümanlarına ulaşma arayışları… gibi gelişmelerin milliyetçi bir zemin ve teşvik alanı hazırladığı söylenebilir.
II. Meşrutiyet'in ilânıyla birlikte çeşitlenerek ve ivme kazanarak hareketlenen, Balkan Savaşlarının ardından açıkça Turan'ı zikretmeye başlayacak kadar kuvvetli ve seküler bir merhaleye intikal eden milliyetçilikkavmiyetçilik tartışmaları, Milli Mücadele ve Cumhuriyet döneminin milliyetçilik arayışlarını da hazırlayacak ve belirleyecek bir genişliğe intikal edecektir. Bu çeşitlenme ve genişleme, yeni kavramsal tarifler ve hiyerarşiler inşa etmek dahil olmak üzere aynı zamanda Osmanlı-İslâm/ Müslüman-Türk üzerinden yürüyecek tartışmaların sertleşmesini ve derinleşmesini de hazırlamış, uzun metinlerin, müstakil risâlelerin telifine kaynaklık etmiştir.
Bu yeni süreçte Osmanlı/Osmanlılık vurguları zayıflarken milletle din, Türkle İslâm/Müslümanlık arasındaki kuvvetli kültürel ve fiilî irtibatlar canlı ve hararetli bir şekilde müzakere edilecektir. Açık veya örtük olarak en önemli soru İslâmdan bağımsız, Müslüman olmayan bir Türk ve Türk milleti tanımının yapılması imkânının olup olmadığıdır. Bu soru bugün de önümüzdedir.