Bu yazılar ilk görünüşte kutuplar kadar birbirinden uzaktır. Belki gerçekte de öyledir. Ama bu yazarlar, büyük trajedide, pek genç olduğu için rol alamayan, fakat açlığı, tifüsü, ölümü, yani Büyük Savaş'ı (1914-1918) bilen ve yirmi yaşına geldiği vakit, dedelerinden kalmak değerler tablosunun silindiğini görerek, bu kez de, ruhuna ekmek bulabilmek için inancı ile ahlâkını olduğu gibi gerçeği ile idealini de, yalnız başına yontmaya zorlu kuşağın, bir kişisi olarak kimi vakit isyan, küçük görme ile, idealini de, yalnız başına yontmaya zorlu kuşağın, bir kişisi olarak kimi vakit isyan, küçük görme ile, kimi zaman yorgunluk, tiksinme ve şaşkınlık içinde, ışığın ateşinde ya da karanlığın serinliğinde, aldatmayacağına içimden inandığım belirsiz ve esrarlı bir ümit ile uzayıp giden sıtmalı arayışımda, uğradığım duraklardır.
Bu çeviriler o anılardır. Onları bir araya getiren birleştirici çizgi, ölmezden önce duraksama içinde bin kez öldürüp dirilten o sıtmalı arayış: insana kanat veren, ruha pazu yapan, zekânın bütün çılgınca heveslerini söküp atan, onu her türlü şüphe ve alayın mikrobundan temizleyen; ‘gerçeği', kendi gerçeğini, yolunu, daha doğrusu kendini bulmak kaygısıdır. Bu deneme serisinin adı bu yüzden “Din ve Sanat” oldu.