Ermeni sorunu, 1878 Berlin Antlaşması ile birlikte Osmanlı Devleti'nde bir ıslahat konusu olarak gündeme gelmiştir. Bu tarihten sonra büyük güçler tarafından yapılan baskılar sonucunda bir dizi reform projesi hayata geçirilmiştir. Fakat bu reformlar istenen neticeyi vermemiştir. II. Meşrutiyet'in ilanı, Ermenilere yönelik reformlar konusunda yeni beklentilere yol açmıştır. Ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (İTC) giderek artan milliyetçi bir ideolojiyi benimsemesi sonucu reform sorunu sürekli olarak ertelenmiştir.
Rusya'nın baskıları sonucunda Doğu Anadolu Bölgesi'nde oluşturulan Genel Müfettişlik Kurumu, I. Dünya Savaşı'nın başlaması sonucunda lağvedilmiştir. Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na dahil olması Ermeniler açısından bir dönüm noktası olmuştur. Savaşla birlikte İTC hükümeti, Ermenilerin Osmanlı Devleti'ne sadık vatandaşlar olmadıklarına karar vererek onları, Güney vilayetleri olan Halep, Zor ve Musul'a tehcir ederek zorunlu iskana tabi tutmuştur.
25 Mart 1915 tarihinde Diyarbekir vilayetinde vali olarak görevlendirilen Reşid Bey, İTC'nin ilk kurucuları arasında olup henüz Diyarbekir vilayetinde göreve başlamadan önce Ermenilerin farklı bölgelere sürülmesini savunmuştur. Bu açıdan vilayette göreve başladığı ilk günden itibaren, Ermenileri iç düşman olarak görmüştür. Dahiliye Nezareti'nin Diyarbekir vilayeti ile yaptığı yazışmalarda Reşid Bey, izlediği politikalar nedeniyle merkezi yetkililer tarafından sık sık uyarılmıştır. Bu durum, merkezi yetkililerin vilayette yaşanan olaylardan haberdar olduğunu göstermektedir.
Reşid Bey, Dahiliye Nezaretinin bilgisi dışında Diyarbekir vilayetindeki Ermenileri kendi insiyatifi ile tehcir etmiştir. Diyarbekir vilayetinde ciddi bir isyan emaresi olmamasına rağmen kentteki Ermenilerin büyük bir isyan hazırlığında olduğunu iddia eden Reşid Bey, bu sayede merkez yönetimini yanlış yönlendirmiş ve vilayette kendi gündemini uygulamaya koymak için uygun bir ortam yaratmıştır.