#smrgDERGİ Doğu Batı: Üç Aylık Düşünce Dergisi, Dosya: Marjinal Sohbetler, Entelektüeller ve Aykırılıkları - Sayı: 65 Yıl: 16 Mayıs, Haziran, Temmuz
Bir sohbette sen ve ben eşit olarak dağılmıştır. Sen ve ben gayri iradi olarak birbirleriyle yer değiştirir. Fark etmeyiz bile bunu. Sen, benin tüm sorumluluğunu üzerine almıştır. Hoşlukla, iltifatla benin ağır yükünü omzuna alır. Yanılgılarına renk katar, güçsüzlüğünü giderir, teskin eder onu. Karşımda ben olmuş bir seni görürüm. Bu geçişteki incelik öylesine karşılıksız, öylesine teklifsizcedir ki tüm hesap ve kitapların arasında bir an dostluktaki bu cömertliği görünce şaşırıp kalırız. Hayret ederiz, sen ve ben bu oyunu nasıl oynayabilir diye? Ve yazık bana ki, bendeki senin sevincine tam ortak olamadım! Sessizlik ve sözcükler arasındaki boşluklar bile bir sohbeti kesmeye yetmez. Ne zaman ki sen kendi yurduna çekildiğinde ve ben küçük hücresine döndüğünde bir sohbet de son sözlerini söylemiş olur.
Felsefenin tüm varlıklarla bir söyleşi gereksiniminden doğduğunu anımsayalım. Bir bitkinin toprakta kök salışından, sonsuzluğun hayâl edilişine dek bu etkinlik varlıklarla kaynaşma bilincini ilke edinmişti. Var olma duygusu, şimdi ve burada bulunma halidir. Felsefe, belirli bir dinleyici kitlesinin önünde ve bir çevrede muhataplarına bu bilinci aşılamanın bir yoluydu. Sokrates'in mutluluğu ve bilgelik aşkı hep dostları ve öğrencileri arasında, onlarla birlikte olmaktı. Soru ve yanıtlarla ilerleyen yöntemi, sözcükleri boşlukta bırakan ironisi, hakikatin ne olduğunu ilk başta bildirmekten kaçınan tavrı bir kez daha anımsanmalıdır.
Modern çağın düşünürleri bir anlamda felsefe tarihine en yabancı kişilerdir. Bu halkanın bir parçası olarak kabul edilseler de... Entelektüel, bir "çevre"yi oluşturan unsurlardan adım adım kopmuştur. O tüm çevresini yitirmiştir. Etrafı temaşa ettiğinde ise, insanların, canlıların, doğanın ve tanrının hiç de birbirlerine sen ve ben diye seslenmediğini görecektir. Elbette gelinen noktada tüm günah onun sırtına yüklenemez, bu daha çok zamanın aldığı renk ve tercih edilen yaşam tarzlarıyla ilgilidir. Artık entelektüel, bu yersiz yurtsuz iklimde aykırılıklarıyla öne çıkmak zorundadır. Sınırlardaki yaşamın savunmasızlığı içinde ayakta tutabilecektir kendini. Son yüzyılda bu sınırları aşındıran söylem düzeyinde ne çok ölümcül kavram üretildi: yok sayan, hiçliğe yatkın, uçurumun kıyısında gezinen... Bu kavramlar geçmişin iyilik yuvalarından birer birer kapı dışarı edildi; ama marjinal kılınıp, aykırılaştırıldığı ölçüde de meşruiyet arayışlarına girdi.
"Marjinal Sohbetler" bu sohbet talebinin bir devamı... Sınırlara biraz daha yaklaşabilme isteği... Bir sohbette olduğu gibi önceden hiçbir şeyin belirlenmediği, doğal hali içindeki bir akış... Kuşkusuz bu söyleşilerimizi, sen ve ben arasındaki dostane teklifsizlik içinde, gelecek sayılarımızda da sürdüreceğiz.
İçindekiler;
Kurumsal Yapıların Dışındaki Dinsellik, Sembolik Değer Sistemleri: Yeni Çağ Akımı'nın Kökenleri, Popüler Dinsellik Çalışmalarına Bir Giriş Denemesi - Uğur Kömeçoğlu
Eleştiri
Oğuz Atay Nerede? - Necati Polat
Aykırılıklar
Filozofun İmzası: İz, Takipçi ve Köken Üzerine - Mehmet Şiray
Zizek'deki "Boşluk" Lacan'daki "Keyif" - Özgür Taburoğlu
Richard Rorty'nin Liberalizmi Üzerine - Koray Tütüncü
Rawls'un Adalet Teorisinin İdeolojik Sınırları Üzerine Bir Eleştiri - Armağan Öztürk
Gilles Deleuze'ün Düşüncesinde Göçebelik ve Virtüellik - Süreyya Su
Nihilizm Çağında Bir Ahlâk ve Politika Filozofu Olarak Nietzsche'nin Önemi - Derda Küçükalp
Fotoğraf Arkası
Transgresyon ve Fotoğrafta Aşırılığın Estetiği: Witkin ve Serrano - İlknur Gürses ve Dilek Takımcı
Portre
Kurtuluş Kayalı'da "Bir Direnç Kalesi Olarak" Yerlilik ve Yerliliğin Dönüşümü - Rafet Uçkan
Kenz
İkinci Dobretsberger Dosyası: Marjinalizmin Marjinal Yorumu ya da Carl Menger'in Felsefi Temellerine Farklı Bir Bakış - Özgün Burak Kaymakçı
Bir sohbette sen ve ben eşit olarak dağılmıştır. Sen ve ben gayri iradi olarak birbirleriyle yer değiştirir. Fark etmeyiz bile bunu. Sen, benin tüm sorumluluğunu üzerine almıştır. Hoşlukla, iltifatla benin ağır yükünü omzuna alır. Yanılgılarına renk katar, güçsüzlüğünü giderir, teskin eder onu. Karşımda ben olmuş bir seni görürüm. Bu geçişteki incelik öylesine karşılıksız, öylesine teklifsizcedir ki tüm hesap ve kitapların arasında bir an dostluktaki bu cömertliği görünce şaşırıp kalırız. Hayret ederiz, sen ve ben bu oyunu nasıl oynayabilir diye? Ve yazık bana ki, bendeki senin sevincine tam ortak olamadım! Sessizlik ve sözcükler arasındaki boşluklar bile bir sohbeti kesmeye yetmez. Ne zaman ki sen kendi yurduna çekildiğinde ve ben küçük hücresine döndüğünde bir sohbet de son sözlerini söylemiş olur.
Felsefenin tüm varlıklarla bir söyleşi gereksiniminden doğduğunu anımsayalım. Bir bitkinin toprakta kök salışından, sonsuzluğun hayâl edilişine dek bu etkinlik varlıklarla kaynaşma bilincini ilke edinmişti. Var olma duygusu, şimdi ve burada bulunma halidir. Felsefe, belirli bir dinleyici kitlesinin önünde ve bir çevrede muhataplarına bu bilinci aşılamanın bir yoluydu. Sokrates'in mutluluğu ve bilgelik aşkı hep dostları ve öğrencileri arasında, onlarla birlikte olmaktı. Soru ve yanıtlarla ilerleyen yöntemi, sözcükleri boşlukta bırakan ironisi, hakikatin ne olduğunu ilk başta bildirmekten kaçınan tavrı bir kez daha anımsanmalıdır.
Modern çağın düşünürleri bir anlamda felsefe tarihine en yabancı kişilerdir. Bu halkanın bir parçası olarak kabul edilseler de... Entelektüel, bir "çevre"yi oluşturan unsurlardan adım adım kopmuştur. O tüm çevresini yitirmiştir. Etrafı temaşa ettiğinde ise, insanların, canlıların, doğanın ve tanrının hiç de birbirlerine sen ve ben diye seslenmediğini görecektir. Elbette gelinen noktada tüm günah onun sırtına yüklenemez, bu daha çok zamanın aldığı renk ve tercih edilen yaşam tarzlarıyla ilgilidir. Artık entelektüel, bu yersiz yurtsuz iklimde aykırılıklarıyla öne çıkmak zorundadır. Sınırlardaki yaşamın savunmasızlığı içinde ayakta tutabilecektir kendini. Son yüzyılda bu sınırları aşındıran söylem düzeyinde ne çok ölümcül kavram üretildi: yok sayan, hiçliğe yatkın, uçurumun kıyısında gezinen... Bu kavramlar geçmişin iyilik yuvalarından birer birer kapı dışarı edildi; ama marjinal kılınıp, aykırılaştırıldığı ölçüde de meşruiyet arayışlarına girdi.
"Marjinal Sohbetler" bu sohbet talebinin bir devamı... Sınırlara biraz daha yaklaşabilme isteği... Bir sohbette olduğu gibi önceden hiçbir şeyin belirlenmediği, doğal hali içindeki bir akış... Kuşkusuz bu söyleşilerimizi, sen ve ben arasındaki dostane teklifsizlik içinde, gelecek sayılarımızda da sürdüreceğiz.
İçindekiler;
Kurumsal Yapıların Dışındaki Dinsellik, Sembolik Değer Sistemleri: Yeni Çağ Akımı'nın Kökenleri, Popüler Dinsellik Çalışmalarına Bir Giriş Denemesi - Uğur Kömeçoğlu
Eleştiri
Oğuz Atay Nerede? - Necati Polat
Aykırılıklar
Filozofun İmzası: İz, Takipçi ve Köken Üzerine - Mehmet Şiray
Zizek'deki "Boşluk" Lacan'daki "Keyif" - Özgür Taburoğlu
Richard Rorty'nin Liberalizmi Üzerine - Koray Tütüncü
Rawls'un Adalet Teorisinin İdeolojik Sınırları Üzerine Bir Eleştiri - Armağan Öztürk
Gilles Deleuze'ün Düşüncesinde Göçebelik ve Virtüellik - Süreyya Su
Nihilizm Çağında Bir Ahlâk ve Politika Filozofu Olarak Nietzsche'nin Önemi - Derda Küçükalp
Fotoğraf Arkası
Transgresyon ve Fotoğrafta Aşırılığın Estetiği: Witkin ve Serrano - İlknur Gürses ve Dilek Takımcı
Portre
Kurtuluş Kayalı'da "Bir Direnç Kalesi Olarak" Yerlilik ve Yerliliğin Dönüşümü - Rafet Uçkan
Kenz
İkinci Dobretsberger Dosyası: Marjinalizmin Marjinal Yorumu ya da Carl Menger'in Felsefi Temellerine Farklı Bir Bakış - Özgün Burak Kaymakçı