“Alayın ikmal merkezinde bir kaynaşma vardı. Derviş Çavuş kan ter içinde neferlerle beraber, gerilerden gelen incecik bir yolun üstündeki bir kağnıdan cephane sandıklarını indiriyordu… Tekerleğin birinin yanına genç bir kadın oturmuştu… Parlak, fakat yorgun gözleri mat yeşil ışıldıyordu. Kucağında altı aylık kadar bir çocuk vardı. Çocuk çıplak ayaklarını toprağa uzatmış, ellerini anasının omzuna koymuş, durmadan iki tarafına bakınıyordu. Kadın kağnısının boşaltılmasını bekliyordu. Kumandanın yaklaştığını görünce toparlanmak istedi. Komutan, 'Rahatına bak kızım…' diye yaklaştı, çocuğu okşadı. 'Bunun adı ne bakayım?'
Kadın, yeşil mat gözlerini kaldırdı; yanık yüzü aydınlandı. 'Mehmet!' karşılığını verdi. Kumandan çömeldi. Çocuğun ellerini tuttu: 'Korkumuz kalmadı gayri' dedi, 'demek cepheye bir Mehmet daha geldi.'
“Alayın ikmal merkezinde bir kaynaşma vardı. Derviş Çavuş kan ter içinde neferlerle beraber, gerilerden gelen incecik bir yolun üstündeki bir kağnıdan cephane sandıklarını indiriyordu… Tekerleğin birinin yanına genç bir kadın oturmuştu… Parlak, fakat yorgun gözleri mat yeşil ışıldıyordu. Kucağında altı aylık kadar bir çocuk vardı. Çocuk çıplak ayaklarını toprağa uzatmış, ellerini anasının omzuna koymuş, durmadan iki tarafına bakınıyordu. Kadın kağnısının boşaltılmasını bekliyordu. Kumandanın yaklaştığını görünce toparlanmak istedi. Komutan, 'Rahatına bak kızım…' diye yaklaştı, çocuğu okşadı. 'Bunun adı ne bakayım?'
Kadın, yeşil mat gözlerini kaldırdı; yanık yüzü aydınlandı. 'Mehmet!' karşılığını verdi. Kumandan çömeldi. Çocuğun ellerini tuttu: 'Korkumuz kalmadı gayri' dedi, 'demek cepheye bir Mehmet daha geldi.'