Eski Yugoslavya'dan bugüne bitmeyen trajedi
Faik Baysal'ın ilk kez 1972 yılında yayımlandığında büyük ilgi gören romanı "Drina'da Son Gün" yeniden okurların karşısında.
Can Yayınları'nın daha önce "Sarduvan", "Elleri Sesinin Rengindeydi", "Kırmızı Sardunya", "Rezil Dünya" ve "Madam Bambu" adlı kitaplarını yayımladığı Baysal'ın uzun süreden beri aranan romanı "Drina'da Son Gün", Hitler Almanyası'nın çizmeleri altında ezilen Yugoslavya'yı anlatıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 100 Temel Eser arasında da gösterilen kitap, parçalanma eşiğindeki Yugoslavya'nın yaşadığı etnik çatışmaları odak noktasına alırken, yüzyıllardır farklı din ve milletlerden insana kucak açan, hoşgörünün hüküm sürdüğü bu coğrafyadaki trajik değişime de ışık tutuyor.
Yaşanmış olaylardan yola çıkılarak yazılmış bu kitapta anlatılan savaş cehenneminin insanoğluna yaşattığı acılar bugün bir benzeri Ortadoğu'da yaşanan trajediyi akla getiriyor.
Faik Baysal'ın olağanüstü bir dille anlattığı "Drina'da Son Gün", çarpıcı görsel sahneleri, unutulmaz psikolojik tahlilleri ile dikkat çekiyor. (Arka kapaktan) Balkanlar ve Türkler... Bu ikisi o kadar birbirine aittir ki; imkânsızdır onları ayırmak; çünkü Türklerin kanında Balkanlar'ın toprağı; Balkanlar'ın toprağında Türkler'in kanı vardır... Drina'da Son Gün de bunu anlatır bize: Tito öncesi Yugoslavya'da hüküm süren faşist Alman idaresi, kendilerine yakın gibi görünse de Türkler, yurtlarında - Yugoslavya topraklarında- yaşamlarına can güvenliğinden yoksun bir şekilde devam etmektedir. Balkan'ı mesken tutmuş çetecilerin katliam ve tecavüzleri de giderek Türkler üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle tek bir çıkar yol kalır onlar için: Balkan'a çıkmak. Balkan'a çıkamayan kadını, yaşlısı, çocuğu için ise göç etmek. Ama tek bir şartla: Bir gün mutlaka ama mutlaka geri dönmek şartıyla... Biraz sonra müftü bu işkenceye artık dayanamayarak aniden çömeldi ve dizlerinin üstünde yürümeye başladı. Bu da olmayınca canını dişine takarak kendini tepsinin dışına attı. Goril Ipan tabancasını çekerek koştu. Ama Miyasiç ondan daha önce davranarak meydana atıldı. Neye uğradığını şaşıran Ipan'ın ensesine iki el ateş etti... (Tanıtım Bülteninden)
Eski Yugoslavya'dan bugüne bitmeyen trajedi
Faik Baysal'ın ilk kez 1972 yılında yayımlandığında büyük ilgi gören romanı "Drina'da Son Gün" yeniden okurların karşısında.
Can Yayınları'nın daha önce "Sarduvan", "Elleri Sesinin Rengindeydi", "Kırmızı Sardunya", "Rezil Dünya" ve "Madam Bambu" adlı kitaplarını yayımladığı Baysal'ın uzun süreden beri aranan romanı "Drina'da Son Gün", Hitler Almanyası'nın çizmeleri altında ezilen Yugoslavya'yı anlatıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 100 Temel Eser arasında da gösterilen kitap, parçalanma eşiğindeki Yugoslavya'nın yaşadığı etnik çatışmaları odak noktasına alırken, yüzyıllardır farklı din ve milletlerden insana kucak açan, hoşgörünün hüküm sürdüğü bu coğrafyadaki trajik değişime de ışık tutuyor.
Yaşanmış olaylardan yola çıkılarak yazılmış bu kitapta anlatılan savaş cehenneminin insanoğluna yaşattığı acılar bugün bir benzeri Ortadoğu'da yaşanan trajediyi akla getiriyor.
Faik Baysal'ın olağanüstü bir dille anlattığı "Drina'da Son Gün", çarpıcı görsel sahneleri, unutulmaz psikolojik tahlilleri ile dikkat çekiyor. (Arka kapaktan) Balkanlar ve Türkler... Bu ikisi o kadar birbirine aittir ki; imkânsızdır onları ayırmak; çünkü Türklerin kanında Balkanlar'ın toprağı; Balkanlar'ın toprağında Türkler'in kanı vardır... Drina'da Son Gün de bunu anlatır bize: Tito öncesi Yugoslavya'da hüküm süren faşist Alman idaresi, kendilerine yakın gibi görünse de Türkler, yurtlarında - Yugoslavya topraklarında- yaşamlarına can güvenliğinden yoksun bir şekilde devam etmektedir. Balkan'ı mesken tutmuş çetecilerin katliam ve tecavüzleri de giderek Türkler üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle tek bir çıkar yol kalır onlar için: Balkan'a çıkmak. Balkan'a çıkamayan kadını, yaşlısı, çocuğu için ise göç etmek. Ama tek bir şartla: Bir gün mutlaka ama mutlaka geri dönmek şartıyla... Biraz sonra müftü bu işkenceye artık dayanamayarak aniden çömeldi ve dizlerinin üstünde yürümeye başladı. Bu da olmayınca canını dişine takarak kendini tepsinin dışına attı. Goril Ipan tabancasını çekerek koştu. Ama Miyasiç ondan daha önce davranarak meydana atıldı. Neye uğradığını şaşıran Ipan'ın ensesine iki el ateş etti... (Tanıtım Bülteninden)