#smrgSAHAF Dumlupınar Denizaltısındakilerin Son Saatleri: Gerçeğin Romanı - 1999
"Düzenimizin Bir Müdafası" isimli kitabım için gelen mektuplardan cesaretlenip 'Bir de roman yazsam' diye birkaç senedir düşünüyordum. Fazla boş zamanımın olmaması, çok kitap ve roman okumuş, çok filim seyretmiş biri olarak daha evvel benzeri anlatılmış öykülere itibar etmemem bunu epiy geciktirmişti. Benim anlatacağım çok değişik, yepyeni bir konu olmalıydı.
Bir gece tiyatroya giderken evimizin yakınında yeni açılan 'DUMLU' isimli bir otelin ışıklı levhası dikkatimi çekti. İki ay evvel de vapurla bir Karadeniz yolculuğu yapmış, Ereğli'de bir denizaltımızın içini gezmiştim.
Tiyatroda çok basit, az insanlı bir konudan bir yerli yazarımız 3 perdelik bütün bir piyes yapmıştı. "Bu kadar olanakları kısıtlı konudan uzun piyes yapmış" diye seyrediyor, Ben de romanım için şimdiye kadar olanağı az diye karar vermediğim konuları tekrar gözden geçireyim" diye düşünüyordum.
Bir ara piyeste adamın rüya gördüğü sahneye içinde sarı, mavi, yeşil bir çok renkler oynayan bir projektör tutulunca bu renkli sahne sinemalarda çok gördüğüm deniz içi sahnelerini hatırlattı. Daha evvel de ihtimal aklımdan geçen fakat basit kabul ettiğim için roman yapmıya karar verdiğim konulardan Dumlupınar'ın batışının öyküsü aklıma geliverdi. Zati geminin battığı sıralarda da 3 gün kurtulup kurtulamıyacaklarını beklerken aşağıda kalanların durumunun ne kadar feci olduğunu kuvvetle hissetmiş, çok üzülmüştüm. Hemen karar verdim.
Ertesi sabah erkenden Kasımpaşa'daki Deniz Kuwetleri Bölge Komutanlığına gittim, Dumlupınar'ın batışı hakkında sorular sordum. İlgili binbaşı, "Bize yazıyla sorun, cevap verelim" dedi. "Türk Denizaltıcılık Tarihi kitabında da istifade edebilirsiniz" dedi. Kitabı dışardaki Deniz Kuvvetleri yayınlarını satan bürodan alabileceğimi" söyledi.
Büroya gittim, 25 liralık, ciltli, büyük kitaba bir bakınca istediğim bütün bilgilerin yazılı olduğunu sevinçle gördüm. Bu kitap olmasaydı bu roman gerçeğe bu kadar yakın olarak yazılmazdı, çünkü sorulacak yüzlerce soru vardı ve bana bunları sabırla anlatacak resmi makam bulabileceğim kuşkuluydu. (Önsözden)
"Düzenimizin Bir Müdafası" isimli kitabım için gelen mektuplardan cesaretlenip 'Bir de roman yazsam' diye birkaç senedir düşünüyordum. Fazla boş zamanımın olmaması, çok kitap ve roman okumuş, çok filim seyretmiş biri olarak daha evvel benzeri anlatılmış öykülere itibar etmemem bunu epiy geciktirmişti. Benim anlatacağım çok değişik, yepyeni bir konu olmalıydı.
Bir gece tiyatroya giderken evimizin yakınında yeni açılan 'DUMLU' isimli bir otelin ışıklı levhası dikkatimi çekti. İki ay evvel de vapurla bir Karadeniz yolculuğu yapmış, Ereğli'de bir denizaltımızın içini gezmiştim.
Tiyatroda çok basit, az insanlı bir konudan bir yerli yazarımız 3 perdelik bütün bir piyes yapmıştı. "Bu kadar olanakları kısıtlı konudan uzun piyes yapmış" diye seyrediyor, Ben de romanım için şimdiye kadar olanağı az diye karar vermediğim konuları tekrar gözden geçireyim" diye düşünüyordum.
Bir ara piyeste adamın rüya gördüğü sahneye içinde sarı, mavi, yeşil bir çok renkler oynayan bir projektör tutulunca bu renkli sahne sinemalarda çok gördüğüm deniz içi sahnelerini hatırlattı. Daha evvel de ihtimal aklımdan geçen fakat basit kabul ettiğim için roman yapmıya karar verdiğim konulardan Dumlupınar'ın batışının öyküsü aklıma geliverdi. Zati geminin battığı sıralarda da 3 gün kurtulup kurtulamıyacaklarını beklerken aşağıda kalanların durumunun ne kadar feci olduğunu kuvvetle hissetmiş, çok üzülmüştüm. Hemen karar verdim.
Ertesi sabah erkenden Kasımpaşa'daki Deniz Kuwetleri Bölge Komutanlığına gittim, Dumlupınar'ın batışı hakkında sorular sordum. İlgili binbaşı, "Bize yazıyla sorun, cevap verelim" dedi. "Türk Denizaltıcılık Tarihi kitabında da istifade edebilirsiniz" dedi. Kitabı dışardaki Deniz Kuvvetleri yayınlarını satan bürodan alabileceğimi" söyledi.
Büroya gittim, 25 liralık, ciltli, büyük kitaba bir bakınca istediğim bütün bilgilerin yazılı olduğunu sevinçle gördüm. Bu kitap olmasaydı bu roman gerçeğe bu kadar yakın olarak yazılmazdı, çünkü sorulacak yüzlerce soru vardı ve bana bunları sabırla anlatacak resmi makam bulabileceğim kuşkuluydu. (Önsözden)