... Edebiyatımıza Sait Faik'le gelen ve hayatı özgürce yaşamak isteyen, ama önlerine çıkan engeller karşısında gereksiz alınganlığa kapılarak içine kapanan bir kuşağın hayatını anlatma modasına Akbal da uymuştur. Ne var ki bu insanlar, Sait Faik'inkilerden biraz farklıdır. Onun kişileri mutluluk kavramından uzakta, kendi düş dünyalarının dar alanlarına kapanmış, dışarı çıkmak istediklerinde toplumun ayıplamasından, ya da hayatın gerçekleriyle yüzleşmekten korkan, sürekli düş kuran ve kurdukları düşlerin gerçeğinde yaşayan silik, alıngan, biraz da mahçup kişilerdir. Bu yüzden daha çok ben'in ikinci ben'iyle mücadelesi şeklinde ortaya çıkan Akbal'ın kişilerinin çatışmaları hep iç dünyalarında gerçekleşir; tepkileri dışarıya yansımaz.
İçe dönük kişileriyle, bireyci tavrıyla, salt insana yönelişiyle alanında bir yer tutan Oktay Akbal'ın öykücülüğü için söyleyeceğimiz son söz şu: Türün sınırlarını zorlayarak belki dışına çıkarak deneme tarzının rahatlığıyla sağlanan bu anlatım gücü, onun ana dilini kullanmadaki ustalığını ve Türk öykücülüğündeki ayrıcalığını ortaya koyuyor, aynı zamanda çelişkilerini de... (Arka kapaktan)