Artık, seyretmekle yetinen, tepkisiz ve sinmiş insanların çoğunluğunu oluşturduğu bir çağda yaşıyoruz. Dünyaya dair bilgimiz arttıkça, umulanın aksine duygularımız köreliyor, öfkemiz zayıflıyor, kayıtsızlığımız artıyor. Peki ne oldu da bu noktaya gelindi?
"Toplumun McDonaldlaştırılması"nda George Ritzer moderliğin verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetimden oluşan akılcılaştırma sürecini incelemişti. Stjepan Mestrovic ise bugünün toplumunu "duyguötesi toplum" olarak tanımlıyor ve duyguların McDonaldlaştırılmasını inceliyor. Yazara göre, olayların insanlarda kollektif bir coşku yarattığı, onları duygulandırdığı ve eyleme sevk ettiği zamanlar geçip gitmiş, duygular paketlenip kullanıma sunulmuştur. Çağımız insanı artık gerçek duygularını yaşayamaz, onları eyleme dökemez; olsa olsa bir duygu simulasyonu yaşayabilir. Televizyon ekranlarında izlediği soykırıma karşı tek yapabildiği, nazik olmak ve merhamet duymaktır.
Mestrovic'e göre, çağdaş Batı dünyasının ufkundan doğan, sentetik duyguların kültür endüstrisi tarafından geniş çapta güdümlendiği yeni-Orwellci bir süreçtir. Duygular yeni bir entellektüel biçim alarak mekanikleşmiş, seri üretime, melez duygulara dönüşmüştür. Uygun biçimde paketlendiği sürece her politika ya da olay kabul edilebilir hale gelmiştir. Eylem için gerekli olan akıl-duygu bağı kopmuştur. Öfke artık kollektif eyleme dönüşmeyecektir. Kuşku ve belirsizlik duyguötesi entellektüellerin mihenk taşı olmuştur: Onlar her bakış açısını bilme ve hepsine karşı tarafsız kalabilme becerisini edinmişlerdir.
Duyguötesi Toplum, NATO'nun Bosna'da ve Kosova'da yürütülen soykırıma müdahale etmekte böylesine tereddüt etmesinin nedenlerini araştırırken enformasyon bolluğu, sentetik duygular, kibarlık, ölüm saplantısı, Vietnam sendromu gibi başta ABD olmak üzere bütün duyguötesi toplumlara damgasını vurmuş olan fenomenleri ele alıyor ve çağdaş toplumlarda kutsal olanın çoktan yitirilmiş olmasının getirdiği yıkımı gözler önüne seriyor. Yazar Türkçe basım için yazdığı kapsamlı önsözünde ise en son gelişmelerle birlikte Kosova/Balkanlar sorununu ayrıntılarıyla ele alıyor.
Artık, seyretmekle yetinen, tepkisiz ve sinmiş insanların çoğunluğunu oluşturduğu bir çağda yaşıyoruz. Dünyaya dair bilgimiz arttıkça, umulanın aksine duygularımız köreliyor, öfkemiz zayıflıyor, kayıtsızlığımız artıyor. Peki ne oldu da bu noktaya gelindi?
"Toplumun McDonaldlaştırılması"nda George Ritzer moderliğin verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetimden oluşan akılcılaştırma sürecini incelemişti. Stjepan Mestrovic ise bugünün toplumunu "duyguötesi toplum" olarak tanımlıyor ve duyguların McDonaldlaştırılmasını inceliyor. Yazara göre, olayların insanlarda kollektif bir coşku yarattığı, onları duygulandırdığı ve eyleme sevk ettiği zamanlar geçip gitmiş, duygular paketlenip kullanıma sunulmuştur. Çağımız insanı artık gerçek duygularını yaşayamaz, onları eyleme dökemez; olsa olsa bir duygu simulasyonu yaşayabilir. Televizyon ekranlarında izlediği soykırıma karşı tek yapabildiği, nazik olmak ve merhamet duymaktır.
Mestrovic'e göre, çağdaş Batı dünyasının ufkundan doğan, sentetik duyguların kültür endüstrisi tarafından geniş çapta güdümlendiği yeni-Orwellci bir süreçtir. Duygular yeni bir entellektüel biçim alarak mekanikleşmiş, seri üretime, melez duygulara dönüşmüştür. Uygun biçimde paketlendiği sürece her politika ya da olay kabul edilebilir hale gelmiştir. Eylem için gerekli olan akıl-duygu bağı kopmuştur. Öfke artık kollektif eyleme dönüşmeyecektir. Kuşku ve belirsizlik duyguötesi entellektüellerin mihenk taşı olmuştur: Onlar her bakış açısını bilme ve hepsine karşı tarafsız kalabilme becerisini edinmişlerdir.
Duyguötesi Toplum, NATO'nun Bosna'da ve Kosova'da yürütülen soykırıma müdahale etmekte böylesine tereddüt etmesinin nedenlerini araştırırken enformasyon bolluğu, sentetik duygular, kibarlık, ölüm saplantısı, Vietnam sendromu gibi başta ABD olmak üzere bütün duyguötesi toplumlara damgasını vurmuş olan fenomenleri ele alıyor ve çağdaş toplumlarda kutsal olanın çoktan yitirilmiş olmasının getirdiği yıkımı gözler önüne seriyor. Yazar Türkçe basım için yazdığı kapsamlı önsözünde ise en son gelişmelerle birlikte Kosova/Balkanlar sorununu ayrıntılarıyla ele alıyor.