Türkiye'de edebiyat dergiciliğinin tarihi irdelendiği zaman Cumhuriyet'in ilanından sonra yayın dünyasına yüzlerce edebiyat dergisinin atıldığı görülür. Bunların bir kısmı oldukça kısa bir ömür sürmüş, büyük bir tesir uyandırmadan unutulup gitmiştir. Diğer bir kısım dergi ise hem bünyesinde barındırdığı şair ve yazarların verimliliği, hem Türk edebiyatının modernleşmesine ve çeşitlenmesine sağladığı katkı, hem de okuyucuyla kurduğu ilişki açısından diğerlerinin arasından sıyrılıp öne çıkmıştır. Mavera, bu tür edebiyat dergilerinin başında gelir. Mavera, Rasim Özdenören'in derginin ilk sayısında yayımladığı manifestodaki ifadesiyle, “özvarlığımızı yeniden yürürlüğe koymak isteyenlerin edebiyat alanındaki buluşma yeridir.” Takım ruhuyla hareket eden, çizgisini belirlenen ilke ve disiplinler etrafında sürdüren, dergiciliğe yeni bakış açıları getiren, çıkardığı özel sayılarla büyük ilgi toplayan ve on dört yıl boyunca hiç ara vermeden yayınlanan Mavera, Türk edebiyatının önde gelen dergilerinden biri olmayı başarmıştır.
Bir döneme damgasını vuran Mavera dergisi ile bu derginin etrafında toplanmış yazar ve şair kadrosunun oluşturduğu edebiyat topluluğunun mercek altına alındığı Edebiyatımızda Mavera Kapısı başlıklı çalışma dört bölümden müteşekkildir. İlk bölümde, Mavera dergisinin yayın yolculuğu üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, Mavera dergisindeki edebî faaliyetler irdelenmiştir. Üçüncü bölümde, Mavera dergisinin çevresinde kümelenmiş olan yazar ve şairlerin, modern Türk edebiyatının gelişimine katkı sağlayan bir edebiyat topluluğu oluşturduğu tezi ileri sürülmüştür. İlaveten Mavera dergisinin Kızılay'da yer alan ve “Akabe” diye anılan yazıhanesinin oldukça meşhur ve müessir bir edebiyat mahfili olduğu ortaya konulmuştur. Dördüncü bölümde, Mavera dergisinin “edebiyat okulu” olma vasfı tartışılmıştır.