#smrgKİTABEVİ Edip Cansever'de Şairin Kanı -
Ortalama görüşün, bir şairin arayışlarını, adı konmamış buluşlarını, dilsel kurgusunu, ideolojik bir suçun kanıtı olarak gündemde tutması; Edip Cansever'in bir kültür kodu olmasını elbette engellemez. Edip Cansever'i değerlendirmeye sıra geldiğinde, İkinci Yeni şiiri çemberi içerisinde bir ucundan sokulup bir başka noktadan çıkartılması, ortalama görüşün yöntemiyle örtüşen, nesnellikten uzak, bir sekter tavırdır. Genel bir yaklaşım olduğu düşünülürse, bu tavrın şairi boşluğa bırakmayı amaçladığı görülebilir.
Şimdi Edip Cansever'in şiir serüveninde İkinci Yeni dönemi diye bir bölüm ayırmak mekanik bir yaklaşım olur. Bu tutum, başlangıcında neyse ne de, sonrasında da köksüz olduğu yargısına vardırır kişiyi. Geleneksel bağlamda bu doğru olsa bile şairin kendi gövdesine saldığı kökleri görmezlikten gelmek, kurulan bir şiir fırtınasını kavrayamamak demektir. Bu da, şiirin Orta Çağ'daki deliler gemisine bindirilip sürgüne gönderilmesinden başka bir şey değildir.
Bu çıkmazda beliren yanlışlığı aşmak, Edip Cansever'in aynasını ne zaman oluşturduğuna bakmakla gerçekleştirilebilir. Sanıyorum, bu gerçekleştirildiğinde ancak, Edip Cansever'in aynasında yansıyan şiir algılanabilecek, boyutları anlaşılabilecektir. Yoksa Edip Cansever'le buluştuğu için sevinen Türkçenin sevincini anlamak olanaksızlaşacaktır. Oysa kavranılması gereken budur. Çünkü dönüştürücü olan budur.
Ortalama görüşün, bir şairin arayışlarını, adı konmamış buluşlarını, dilsel kurgusunu, ideolojik bir suçun kanıtı olarak gündemde tutması; Edip Cansever'in bir kültür kodu olmasını elbette engellemez. Edip Cansever'i değerlendirmeye sıra geldiğinde, İkinci Yeni şiiri çemberi içerisinde bir ucundan sokulup bir başka noktadan çıkartılması, ortalama görüşün yöntemiyle örtüşen, nesnellikten uzak, bir sekter tavırdır. Genel bir yaklaşım olduğu düşünülürse, bu tavrın şairi boşluğa bırakmayı amaçladığı görülebilir.
Şimdi Edip Cansever'in şiir serüveninde İkinci Yeni dönemi diye bir bölüm ayırmak mekanik bir yaklaşım olur. Bu tutum, başlangıcında neyse ne de, sonrasında da köksüz olduğu yargısına vardırır kişiyi. Geleneksel bağlamda bu doğru olsa bile şairin kendi gövdesine saldığı kökleri görmezlikten gelmek, kurulan bir şiir fırtınasını kavrayamamak demektir. Bu da, şiirin Orta Çağ'daki deliler gemisine bindirilip sürgüne gönderilmesinden başka bir şey değildir.
Bu çıkmazda beliren yanlışlığı aşmak, Edip Cansever'in aynasını ne zaman oluşturduğuna bakmakla gerçekleştirilebilir. Sanıyorum, bu gerçekleştirildiğinde ancak, Edip Cansever'in aynasında yansıyan şiir algılanabilecek, boyutları anlaşılabilecektir. Yoksa Edip Cansever'le buluştuğu için sevinen Türkçenin sevincini anlamak olanaksızlaşacaktır. Oysa kavranılması gereken budur. Çünkü dönüştürücü olan budur.