#smrgKİTABEVİ Efkar Tepesi - 2023
İlk basımı 1960'da yapılan Efkâr Tepesi'ni yeniden okurla buluşturuyoruz: Fakir Baykurt, Efkâr Tepesi'nde, 1959-1960 arasında çeşitli yayın organlarında çıkan yazılarını toplamış. Bu yazılar gerçeklerden yola çıkan bir anlatı aslında. Partizanlık, din sömürüsü, köyün yoksulluğu, köylünün cahilliği, okur-yazarlık, kız çocuklarının okula gönderilmemesi gibi konular çarpıcı bir biçimde ele alınıyor. Kuşkusuz ki okur bugünle bağ kuracaktır kitabı okuduğunda…
Yollarımız, sokaklarımız, yazın tozdan, kışı çamurdan geçilmiyor. Martta nisanda pabucumuzu kurtarıp bir evden bir eve gidemiyoruz. Evlerimiz, eriyen karla, yağan yağmurla su içinde. Damlarımızdan, tavanlarımızdan sular eleniyor. Kilimi keçeyi ıslatmamak için oraya buraya çanak diziyoruz. Okullarımız da akıyor! Okullar aktıkça, çocukların öksürüğü artıyor. Hâlâ köylerimizin okul davası, kasabalarımızın hamam davası, helâ davası çözülmemiştir. Dört yıl önce Kızılay parasıyla temeli atılan hamamın tamamlanması, gene Kızılay'ın yapacağı yardıma bağlıdır. Epeyden beri de, okul çocuklarımızı, Sam Amca'nın süt tozuna alıştırmaya çalışıyoruz. Çiftçilerimiz, Toprak Ürünleri Ofisi'nin doksana mal edip otuza sattığı buğdayı gözlüyorlar. Bakımsız topraklarımızda ekinler, üçer karıştan fazla boy atmıyor. Söylevlerimizde, demeçlerimizde barajdan geçilmiyor ama bir yıl yağmur yağmasın, yiyecek buğdaya muhtaç kalıyoruz. Yememiz yeme değil, yatmamız yatma değil. Gıda işi, mesken işi, su işi, başlı başına birer sorun. Bunlar böyle önümüzde serilip dururken, biz de "Yattı kalkmaz, uzattı çekmez" sözündeki gibi, yatmışız bir görülmemiş uykuya; öyle bir uyku, öyle bir uyku, uyandırabilene aşk olsun! Korkunç bir yangeldimcilik!
-Ne Kadar İlerledik?-
İlk basımı 1960'da yapılan Efkâr Tepesi'ni yeniden okurla buluşturuyoruz: Fakir Baykurt, Efkâr Tepesi'nde, 1959-1960 arasında çeşitli yayın organlarında çıkan yazılarını toplamış. Bu yazılar gerçeklerden yola çıkan bir anlatı aslında. Partizanlık, din sömürüsü, köyün yoksulluğu, köylünün cahilliği, okur-yazarlık, kız çocuklarının okula gönderilmemesi gibi konular çarpıcı bir biçimde ele alınıyor. Kuşkusuz ki okur bugünle bağ kuracaktır kitabı okuduğunda…
Yollarımız, sokaklarımız, yazın tozdan, kışı çamurdan geçilmiyor. Martta nisanda pabucumuzu kurtarıp bir evden bir eve gidemiyoruz. Evlerimiz, eriyen karla, yağan yağmurla su içinde. Damlarımızdan, tavanlarımızdan sular eleniyor. Kilimi keçeyi ıslatmamak için oraya buraya çanak diziyoruz. Okullarımız da akıyor! Okullar aktıkça, çocukların öksürüğü artıyor. Hâlâ köylerimizin okul davası, kasabalarımızın hamam davası, helâ davası çözülmemiştir. Dört yıl önce Kızılay parasıyla temeli atılan hamamın tamamlanması, gene Kızılay'ın yapacağı yardıma bağlıdır. Epeyden beri de, okul çocuklarımızı, Sam Amca'nın süt tozuna alıştırmaya çalışıyoruz. Çiftçilerimiz, Toprak Ürünleri Ofisi'nin doksana mal edip otuza sattığı buğdayı gözlüyorlar. Bakımsız topraklarımızda ekinler, üçer karıştan fazla boy atmıyor. Söylevlerimizde, demeçlerimizde barajdan geçilmiyor ama bir yıl yağmur yağmasın, yiyecek buğdaya muhtaç kalıyoruz. Yememiz yeme değil, yatmamız yatma değil. Gıda işi, mesken işi, su işi, başlı başına birer sorun. Bunlar böyle önümüzde serilip dururken, biz de "Yattı kalkmaz, uzattı çekmez" sözündeki gibi, yatmışız bir görülmemiş uykuya; öyle bir uyku, öyle bir uyku, uyandırabilene aşk olsun! Korkunç bir yangeldimcilik!
-Ne Kadar İlerledik?-