Çoğu ülkede denetim dışında kalan bu ikinci devletin, halkın gözünden uzakta bir mekanizma oluşturduğu biliniyor. İstihbarat örgütlerinin, ordudaki özel dairelerin, bürokrasideki yeraltı birimlerinin varlığı “açık rejim” kavramıyla bağdaşmıyor. İşin ilginç yanı en “açık rejim”e sahip olduğunu ileri süren ABD'de ClA'nın egemenliğini kimse yadsıyamıyor.
Amerika'ya bağlı ülkelerde ise konu daha dramatiktir. Çünkü bu kez bağlı ülkedeki “görünmeyen iktidar”la Washington arasındaki “gizli ilişkiler” olaya gayrı milli bir nitelik vermektedir. “Devlet içindeki devlet” ulusal varlığı bir başka yabancı devletin güvencesinde görürse sonuç ne olur?
Bu kez “açık rejim”in düş ya da yanılsamadan başka bir şey olmadığı görülecektir. “Kapalı kapılar arkasında” o ülkeye ilişkin kararlar verilecek; ve bir “silahlı siyasal parti”ye dönüştürülen ordunun dış destekli darbeleriyle bağımlı ülkeye yön vermek kolaylaşacaktır.
Bu sorun kuşkusuz yalnız Türkiye'ye özgü değildir; ama bizim özel bir durumumuz var.
Türkiye, bağımsızlığını hiçbir ülkeye borçlu değildir. Tümüyle ulusun gerçekleştirdiği bir ulusal kurtuluş savaşından sonra Cumhuriyet Devleti kurulmuştur.
Ne var ki İkinci Dünya Savaşından sonra ABD'nin Türkiye'deki etkinliği çoğu eski sömürgede ya da İkinci Dünya Savaşından sonra Amerikan ordusunun işgalden kurtardığı ülkelerde olduğundan daha güçlüdür. Nitekim bu gücün ölçüsü 12 Eylül darbesinde tam anlamında saptanabildi. Artık belgelendiği gibi; 1980'de dünya dengeleri ve Türkiye'deki özel konum Ankara'da bir darbeye gereksinme gösteriyordu. Washington'un gözetim ve denetiminde 12 Eylül gerçekleştirildi. Bu olayın ülkemizdeki sol, sosyalist, devrimci ve demokratik halk güçleri adına ne demek olduğu, ancak yaşandıktan sonra anlatabildi.
Talat Turhan, Türkiye'deki üç askeri darbeyi (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül) içinde ve yakından yaşadıktan sonra deneyim ve birikimlerini kitaba dönüştüren bir yazardır. Çileli hayatında “gizli iktidar'la çok kez yüz yüze gelmiş ve çok kez çatışmaya girmiş bir insanın yalnız kitaplık bilgisiyle yetinmesi kuşkusuz beklenemez. Bu alanda kişisel deneyim, bilgi ve birikimin önemi sanıldığından daha değerlidir.
Bugün Türkiye'nin çoğunluğu demokrasiyi özlemektedir. Gerçi demokrasi kavramı, herkese göre biraz değişiyor; ama “açık rejim” e geçmek yolunda Türkiye zorlanıyor. Şimdiye dek demokrasi adına yürütülen “sağa açık, sola kapalı çok partili rejim”i aşmak için ülkemizde “devlet içindeki devlet”i tanımak gerekiyor.
Talat Turhan'ın bu tanıtım yolundaki katkısı, belki bugünden önemi ölçülemeyecek değerdedir
Elinizde tuttuğunuz kitap, işte bu yolda bilgiye dayalı bilincin oluşması için gerekli içeriği taşıyor. Demokrasiyi halk kuracaksa, özgürlüklere sırası geldiğinde “dur” demek için hazırlıklı “görünmeyen iktidar”ı, okur gözünde “görünür iktidar” yapmakta yarar var.
Talat Turhan'ın da yaptığı budur. - İlhan SELÇUK
Çoğu ülkede denetim dışında kalan bu ikinci devletin, halkın gözünden uzakta bir mekanizma oluşturduğu biliniyor. İstihbarat örgütlerinin, ordudaki özel dairelerin, bürokrasideki yeraltı birimlerinin varlığı “açık rejim” kavramıyla bağdaşmıyor. İşin ilginç yanı en “açık rejim”e sahip olduğunu ileri süren ABD'de ClA'nın egemenliğini kimse yadsıyamıyor.
Amerika'ya bağlı ülkelerde ise konu daha dramatiktir. Çünkü bu kez bağlı ülkedeki “görünmeyen iktidar”la Washington arasındaki “gizli ilişkiler” olaya gayrı milli bir nitelik vermektedir. “Devlet içindeki devlet” ulusal varlığı bir başka yabancı devletin güvencesinde görürse sonuç ne olur?
Bu kez “açık rejim”in düş ya da yanılsamadan başka bir şey olmadığı görülecektir. “Kapalı kapılar arkasında” o ülkeye ilişkin kararlar verilecek; ve bir “silahlı siyasal parti”ye dönüştürülen ordunun dış destekli darbeleriyle bağımlı ülkeye yön vermek kolaylaşacaktır.
Bu sorun kuşkusuz yalnız Türkiye'ye özgü değildir; ama bizim özel bir durumumuz var.
Türkiye, bağımsızlığını hiçbir ülkeye borçlu değildir. Tümüyle ulusun gerçekleştirdiği bir ulusal kurtuluş savaşından sonra Cumhuriyet Devleti kurulmuştur.
Ne var ki İkinci Dünya Savaşından sonra ABD'nin Türkiye'deki etkinliği çoğu eski sömürgede ya da İkinci Dünya Savaşından sonra Amerikan ordusunun işgalden kurtardığı ülkelerde olduğundan daha güçlüdür. Nitekim bu gücün ölçüsü 12 Eylül darbesinde tam anlamında saptanabildi. Artık belgelendiği gibi; 1980'de dünya dengeleri ve Türkiye'deki özel konum Ankara'da bir darbeye gereksinme gösteriyordu. Washington'un gözetim ve denetiminde 12 Eylül gerçekleştirildi. Bu olayın ülkemizdeki sol, sosyalist, devrimci ve demokratik halk güçleri adına ne demek olduğu, ancak yaşandıktan sonra anlatabildi.
Talat Turhan, Türkiye'deki üç askeri darbeyi (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül) içinde ve yakından yaşadıktan sonra deneyim ve birikimlerini kitaba dönüştüren bir yazardır. Çileli hayatında “gizli iktidar'la çok kez yüz yüze gelmiş ve çok kez çatışmaya girmiş bir insanın yalnız kitaplık bilgisiyle yetinmesi kuşkusuz beklenemez. Bu alanda kişisel deneyim, bilgi ve birikimin önemi sanıldığından daha değerlidir.
Bugün Türkiye'nin çoğunluğu demokrasiyi özlemektedir. Gerçi demokrasi kavramı, herkese göre biraz değişiyor; ama “açık rejim” e geçmek yolunda Türkiye zorlanıyor. Şimdiye dek demokrasi adına yürütülen “sağa açık, sola kapalı çok partili rejim”i aşmak için ülkemizde “devlet içindeki devlet”i tanımak gerekiyor.
Talat Turhan'ın bu tanıtım yolundaki katkısı, belki bugünden önemi ölçülemeyecek değerdedir
Elinizde tuttuğunuz kitap, işte bu yolda bilgiye dayalı bilincin oluşması için gerekli içeriği taşıyor. Demokrasiyi halk kuracaksa, özgürlüklere sırası geldiğinde “dur” demek için hazırlıklı “görünmeyen iktidar”ı, okur gözünde “görünür iktidar” yapmakta yarar var.
Talat Turhan'ın da yaptığı budur. - İlhan SELÇUK