Döneminde, ülkemizde en çok ilgi gören edebiyat türü, muhakkak ki ellerinde sazı, dillerinde sözü olan âşıklarımızın ortaya koyduğu, günümüzde Âşık Edebiyatı adını verdiğimiz dal idi. Kaldı ki o dönemlerde günümüzde pek mağrur bir eda ile dolaşan Yeni Edebiyat kavramı da ortalarda boy göstermiyordu. Hâl böyle olunca coğrafyamızın bir ucundan öbür ucuna âşıklarımızı alanda görüyor ve dinliyorduk. Ancak onların söyledikleri genelde kayda alınmıyor, uçup gidiyordu. Belki okuryazarlıkları da olan bazı âşıklar söylediklerini yazıya dökebiliyordu. Daha şanslı olanları ise yine okuryazar olanların elleriyle cönk ve mecmua adını verdimiz dönemin belgesi olan kaynaklara aktarılıyordu. Bunun sonucu olarak da hiçbir âşığımızın bütün şiirlerini bir arada görmemiz mümkün olamamıştır.
Elinizdeki bu kitap bütün bu aşamaları yaşamamış, bir özel ilginin sonucu olarak günümüze gelebilen şiirlerden oluşmaktadır. Tabur imamı Esat Efendi, emrindeki askerlerimizi belirli zaman diliminde ve uygun ortamda dinlemiş, onların dağarcıklarındaki hazineyi keşfetmeye çalışmıştır. Böylece, belki tam anlamıyla olmasa bile, bir tür antoloji havası taşıyan bu eser ortaya konulmuştur. Şiirlerin büyük bir bölümü âşıklarımızın dilinden çıkan ürünlerden oluşmaktadır. Az sayıdaki farklı ürünler ise, Esat Efendi'nin askerlerinin zevk ve şiir anlayışlarını göstermektedir.
Bazı şiirlerin eş metinleriyle yaptığımız küçük değerlendirmeler şiirlerin zaman zaman oldukça değişmiş olarak kaydedildiğini gösteriyor. Bu da âşık edebiyatı ürünlerinin doğasının vaz geçilmez özelliğidir. Kısacası, daha sonraki yılların Esat İleri'si, alanımıza sandığından fazla hizmette bulunmuş, katkı sağlamıştır. Onu, bu alanın insanı sürekli olarak saygıyla anacaktır.