#smrgKİTABEVİ Ev İskenderun Sancağı 1934 - 2023
1934'te ünluü Fransız pilot Maryse Hilsz'in uçağının hayatlarının tam ortasına düşmesiyle Arsuz'un önde gelen ailelerinden Maliklerin kaderi sonsuza dek değişir…
Ev, İkinci Dünya Savaşı'nın eşiğinde, İskenderun Sancağı'nın Hatay'a dönüştüğü, eski siyasal ve toplumsal aidiyetlerin hızla geçerliliklerini yitirdiği sancılı bir değişimin ortasında, bir şehir ile bir ailenin geleceğinin iç içe geçtiği sürükleyici bir roman.
Talin Azar, Paris'ten Beyrut'a uzanan geniş bir coğrafyada sert siyasi rüzgârların estiği bir dönemde, mevcudu korumak ile değişmek, bağlılık ile özgürlük arafında bocalayan köklü bir hanenin hikâyesini anlatıyor. Kimlik ve aidiyet kaygılarının gölgesindeki Malik evinin sakinlerinin geleceğe ve birbirlerine dair farklı beklentileri giderek bir dağılmaya evrilirken, gerçek ile kurgu arasındaki sınırlar belirsizleşiyor.
“… bizler, sadece huzurlu bir şekilde buralarda yaşamaktan öte hiçbir şey istemeyiz. Her düzen değişikliği o düzenin içindekileri sarsar. Huzurunu bozar. Burası hatıralarımızdır. Burası çocukluktan beri kokladığımız havadır, içtiğimiz sudur. Burası güvendiğimiz evimizdir. Bir gün burayı terk etmem gerekirse bu olsa olsa aşk için olabilir. Vazgeçilmez bir aşk!”
1934'te ünluü Fransız pilot Maryse Hilsz'in uçağının hayatlarının tam ortasına düşmesiyle Arsuz'un önde gelen ailelerinden Maliklerin kaderi sonsuza dek değişir…
Ev, İkinci Dünya Savaşı'nın eşiğinde, İskenderun Sancağı'nın Hatay'a dönüştüğü, eski siyasal ve toplumsal aidiyetlerin hızla geçerliliklerini yitirdiği sancılı bir değişimin ortasında, bir şehir ile bir ailenin geleceğinin iç içe geçtiği sürükleyici bir roman.
Talin Azar, Paris'ten Beyrut'a uzanan geniş bir coğrafyada sert siyasi rüzgârların estiği bir dönemde, mevcudu korumak ile değişmek, bağlılık ile özgürlük arafında bocalayan köklü bir hanenin hikâyesini anlatıyor. Kimlik ve aidiyet kaygılarının gölgesindeki Malik evinin sakinlerinin geleceğe ve birbirlerine dair farklı beklentileri giderek bir dağılmaya evrilirken, gerçek ile kurgu arasındaki sınırlar belirsizleşiyor.
“… bizler, sadece huzurlu bir şekilde buralarda yaşamaktan öte hiçbir şey istemeyiz. Her düzen değişikliği o düzenin içindekileri sarsar. Huzurunu bozar. Burası hatıralarımızdır. Burası çocukluktan beri kokladığımız havadır, içtiğimiz sudur. Burası güvendiğimiz evimizdir. Bir gün burayı terk etmem gerekirse bu olsa olsa aşk için olabilir. Vazgeçilmez bir aşk!”