Burada başlayan tartışmalar on dokuz ve yirminci yüzyılın önemli filozof ve düşünürlerince derinleştirildi. Hegel, Marx, Nietzsche, Weber, Adorno ve Horkheimer, Arendt, Habermas, Foucault gibi filozoflar önemli görüşler üretti.
Şimdi ilerlemeye "Aydınlanmacı sınırlar konulabilir mi?" sorusunun güçlü bir şekilde yeniden sorulması gerekiyor. Bahsi geçen muhtemel sınır normatif ve/veya pratik ilişkiler düzeyinde nereden geçmektedir? Habermas'ın cumhuriyet, kapitalizm ve kültür tartışmaları, Arendt'in siyasal eylem, siyasal yargı gücü ve kötülük tartışmaları, Ranciere'nin ilkelere dayalı siyasal ve demokrasi konusundaki analizleri "aklı ilerlemeye kurban etmeden özgür yurttaşlar olarak bir arada yaşama"nın ya da bir anlamda "Günümüzde Aydınlanma"nın kavramsal çerçevesini ortaya koyan girişimleri olarak okunamaz mı?
Benzer şekilde kötülüğün böylesine sıradan bir hal almaya başladığı, seküler kavrayış ile özgürlükler arasındaki ilişkinin gün geçtikçe muğlaklaştığı, kapitalist ekonominin eşitlik ve özgürlüğü birbirinden ayrı kategoriler olarak düşünmeyi bir ilke haline getirdiği günümüzde söz konusu sorunun değerinde herhangi azalma olmadığı açıktır. Bu sorulardan hareketle Aydınlanma çağının sorularını, yeniden ve bugünkü koşullara uygun şekilde gündeme taşımanın verimli olacağını düşündük.
Burada başlayan tartışmalar on dokuz ve yirminci yüzyılın önemli filozof ve düşünürlerince derinleştirildi. Hegel, Marx, Nietzsche, Weber, Adorno ve Horkheimer, Arendt, Habermas, Foucault gibi filozoflar önemli görüşler üretti.
Şimdi ilerlemeye "Aydınlanmacı sınırlar konulabilir mi?" sorusunun güçlü bir şekilde yeniden sorulması gerekiyor. Bahsi geçen muhtemel sınır normatif ve/veya pratik ilişkiler düzeyinde nereden geçmektedir? Habermas'ın cumhuriyet, kapitalizm ve kültür tartışmaları, Arendt'in siyasal eylem, siyasal yargı gücü ve kötülük tartışmaları, Ranciere'nin ilkelere dayalı siyasal ve demokrasi konusundaki analizleri "aklı ilerlemeye kurban etmeden özgür yurttaşlar olarak bir arada yaşama"nın ya da bir anlamda "Günümüzde Aydınlanma"nın kavramsal çerçevesini ortaya koyan girişimleri olarak okunamaz mı?
Benzer şekilde kötülüğün böylesine sıradan bir hal almaya başladığı, seküler kavrayış ile özgürlükler arasındaki ilişkinin gün geçtikçe muğlaklaştığı, kapitalist ekonominin eşitlik ve özgürlüğü birbirinden ayrı kategoriler olarak düşünmeyi bir ilke haline getirdiği günümüzde söz konusu sorunun değerinde herhangi azalma olmadığı açıktır. Bu sorulardan hareketle Aydınlanma çağının sorularını, yeniden ve bugünkü koşullara uygun şekilde gündeme taşımanın verimli olacağını düşündük.