Bu derlemenin amacı, okura, bilim yazılarının da edebi bir metin kadar çekici ve okunmaya değer olduğunu göstermektir. Bilim yazılarının her zaman söyleyeceği önemli bir şeyi vardır; yazarlarının eşsiz hayal gücü, ele alınan konuyu renkli ve canlı bir biçimde okura sunar. Okur da bu yazıların eşliğinde, kendi başına yapamayacağı bir biçimde düşünmeye başlar. Bilim adamları kendi yazılarının bu yanını küçümsemekle hata etmiş, bilim adamı olmayanlar ise bu yazılarda kendilerini ilgilendirecek bir şey bulunmadığını düşünmekle yanılmışlardır. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, ülkemizde az görülen bir türün en iyi örneklerinden biri olan bu önemli yapıtı okura sunarken, bilim ile edebiyat arasında köprü kurulabileceğine de bir örnek veriyor.
Jonathan Swift gibi daha önceki yazarlar olmayacak amaçlar peşine düşmüş fanatik bilimci portreleri çizdiler; daha sonra gelen, kafadan çatlak Dr. Frankestein ise başka tür bir kaçıktı. O bir deli idi; çünkü başarılıydı ve o zamana kadar bilinmeyen, insanlığa karşı güçleri açığa çıkarmıştı. O zamandan bu yana Dr. Jekyll'lar, Dr. Moreaular, Dr. Strangelovelar gibi tükenmez bir dizi araştırmacı gördük. Bunlar maddeyle çok fazla ilgilenen, insan yüreğine pek az önem veren, böylece de toplumu zehirleyen, kaçık bilimcilerdir.
Umarım ki, bu derlemeyi okuduktan sonra, okuyucular, bu bilim-karışıtı kalıp- tipin saçmalığını içlerinde duyacaktır. Kitaptaki parçaları, değeri anlaşılmamış bir ressamın sergisi için resim seçen bir galeri görevlisinin yaklaşımıyla seçtim. Tıpkı, örneğin Edward Munch'un resimlerinden oluşan bir koleksiyonun, sadece resimlerin kendilerini göstermekle, sanatçıya duyulan saygıyı artırması gibi. Bu kitabı okuyanların, bilimsel yazıların, tatsız tuzsuz değil, ilginç ve hoş olabileceğini göreceklerini sanırım.