Yonca Güneş Yücel cezaevi yaşamını infaz ve koruma memurlarının gözünden aktarıyor. Mesleği nasıl seçtiklerini, hem kendi aralarındaki hem tutuklu ve hükümlülerle olan ilişkilerini, meslekle ilgili sıkıntılarını, çalışma koşullarını saha araştırmasıyla destekliyor. Gardiyanların toplum gözündeki değerlerinden üniformalarının oluşturduğu algıya dek yaşadıkları rahatsızlıkları, sosyal haklarına dair sorunları, devletten gördükleri “üvey evlat” muamelesini ele alıyor. Şimdiye kadar göz ardı edilmiş infaz ve koruma memurlarına dair derinlemesine bir bilgi sunan Gardiyanlar, özellikle hapishane kavramı ve konusuyla ilgilenenler için önemli bir kaynak niteliğinde...
“...toplumsal olarak cezaevlerinin kötü olmasına rıza gösterildiğine, tutuklu ve hükümlülerin zor koşullarda infaz sürelerini geçirmelerinin zaten toplum tarafından istenildiğine ve her koşulda isteneceğine dair yaklaşımların ikircikli hali, infaz ve koruma memurları tarafından teşhir edilir. Öyle ki, ‘kötülüğü' kendilerinden bekleyen ve hatta bunu yapmaya başka biçimleriyle vicdani, ahlaki vs.zorlayan ve bunu sadece seyirci kalma sorumluluğuyla üstlenen bir toplumun başkaca bir ‘kötülüğünden' söz ederler.
Paavo Haavikko'nun Kullervo'nun Öyküsü'nde dediği gibi ‘... [S]ana kötü davranmam gerekiyor. Yoksa benim gerçek olduğuma inanmıyorsun.'”
Yonca Güneş Yücel cezaevi yaşamını infaz ve koruma memurlarının gözünden aktarıyor. Mesleği nasıl seçtiklerini, hem kendi aralarındaki hem tutuklu ve hükümlülerle olan ilişkilerini, meslekle ilgili sıkıntılarını, çalışma koşullarını saha araştırmasıyla destekliyor. Gardiyanların toplum gözündeki değerlerinden üniformalarının oluşturduğu algıya dek yaşadıkları rahatsızlıkları, sosyal haklarına dair sorunları, devletten gördükleri “üvey evlat” muamelesini ele alıyor. Şimdiye kadar göz ardı edilmiş infaz ve koruma memurlarına dair derinlemesine bir bilgi sunan Gardiyanlar, özellikle hapishane kavramı ve konusuyla ilgilenenler için önemli bir kaynak niteliğinde...
“...toplumsal olarak cezaevlerinin kötü olmasına rıza gösterildiğine, tutuklu ve hükümlülerin zor koşullarda infaz sürelerini geçirmelerinin zaten toplum tarafından istenildiğine ve her koşulda isteneceğine dair yaklaşımların ikircikli hali, infaz ve koruma memurları tarafından teşhir edilir. Öyle ki, ‘kötülüğü' kendilerinden bekleyen ve hatta bunu yapmaya başka biçimleriyle vicdani, ahlaki vs.zorlayan ve bunu sadece seyirci kalma sorumluluğuyla üstlenen bir toplumun başkaca bir ‘kötülüğünden' söz ederler.
Paavo Haavikko'nun Kullervo'nun Öyküsü'nde dediği gibi ‘... [S]ana kötü davranmam gerekiyor. Yoksa benim gerçek olduğuma inanmıyorsun.'”