Geleneksel açıdan insan, Allah ile tabiat arasında bir köprüdür. Her insan, tamlığı içinde Allah'ın bir kopyasıdır. İnsan, yaratılışı itibariyle doğuştan bir mükemmelliğe sahiptir. Geleneksel insan, kutsaldan kesinlikle ayrı düşünülemeyen insandır. Geleneksel insan, "halife insan" ya da "homo islamicus" ile özdeştir. En önemli özelliği, İlahî ve Merkezî olan "Mutlak Varlık" karşısında kendisine bir çeki düzen verebilmesidir. Bu sebeple geleneksel insan, Tanrı-merkezli (theocentric) bir düşünceye sahiptir. Yani modern insan gibi insan-biçimci (antropomorfist) değil, Tanrı merkezli bir insandır. Geleneksel perspektiften insanın, "kutsal", "mutlak" ve "aşkın" olan hakkındaki bilgisi ne kadar ise, değeri de o oranda artmaktadır.
İnsanoğlu, kendisinin insan-üstü bir gerçeklik âleminden geldiği düşüncesine sadık kalıp, kutsal olan bu manevi âlemle ve dünyevi âlemle bütüncül dengeyi sağlamadığı müddetçe, ne toplumsal barışı ne de kendi benliğiyle barışı sağlayabilir. Nasr, düşünce ve eylemleriyle öne çıkan halife ve modern insan tipinin dengesizliğini ortadan kaldırmanın çaresini, sûfîlikte görür.
Aile, eğitim, siyaset, sosyal hayat, ekonomi ve sanatta geleneğin kendine has ve birbirinden kesin çizgilerle ayrılamayan alanlara sahip olması gelenekseli, modern ve fundamentalistten ayırmaktadır. Geleneksel bir medeniyetin sosyal kurumları da, gelenekten ve dinî nitelikli unsurlardan ayrı telakki edilememektedir. Modernizm sebebiyle, geleneksel medeniyetlerin sosyal kurumları yozlaşma tehlikesiyle yüz yüze gelmiştir.
Geleneksel açıdan insan, Allah ile tabiat arasında bir köprüdür. Her insan, tamlığı içinde Allah'ın bir kopyasıdır. İnsan, yaratılışı itibariyle doğuştan bir mükemmelliğe sahiptir. Geleneksel insan, kutsaldan kesinlikle ayrı düşünülemeyen insandır. Geleneksel insan, "halife insan" ya da "homo islamicus" ile özdeştir. En önemli özelliği, İlahî ve Merkezî olan "Mutlak Varlık" karşısında kendisine bir çeki düzen verebilmesidir. Bu sebeple geleneksel insan, Tanrı-merkezli (theocentric) bir düşünceye sahiptir. Yani modern insan gibi insan-biçimci (antropomorfist) değil, Tanrı merkezli bir insandır. Geleneksel perspektiften insanın, "kutsal", "mutlak" ve "aşkın" olan hakkındaki bilgisi ne kadar ise, değeri de o oranda artmaktadır.
İnsanoğlu, kendisinin insan-üstü bir gerçeklik âleminden geldiği düşüncesine sadık kalıp, kutsal olan bu manevi âlemle ve dünyevi âlemle bütüncül dengeyi sağlamadığı müddetçe, ne toplumsal barışı ne de kendi benliğiyle barışı sağlayabilir. Nasr, düşünce ve eylemleriyle öne çıkan halife ve modern insan tipinin dengesizliğini ortadan kaldırmanın çaresini, sûfîlikte görür.
Aile, eğitim, siyaset, sosyal hayat, ekonomi ve sanatta geleneğin kendine has ve birbirinden kesin çizgilerle ayrılamayan alanlara sahip olması gelenekseli, modern ve fundamentalistten ayırmaktadır. Geleneksel bir medeniyetin sosyal kurumları da, gelenekten ve dinî nitelikli unsurlardan ayrı telakki edilememektedir. Modernizm sebebiyle, geleneksel medeniyetlerin sosyal kurumları yozlaşma tehlikesiyle yüz yüze gelmiştir.